TMMOB Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu, şube genel kurulları sürecinde, basına ve iletişim kanallarına da yansıyan Mimarlar Odası kurumsal kimliğine yönelik “eleştiri” niteliğini aşan değerlendirmeler nedeniyle aşağıdaki basın açıklamasını yapma gereği duymuştur.
Bilindiği üzere TMMOB’ye bağlı birçok meslek odasında olduğu gibi Mimarlar Odası şubelerinde de genel kurullar süreci başlamıştır ve bu süreç Mimarlar Odası ve TMMOB Genel Kurulu süreçlerini de belirleyici niteliktedir. Odanın geleceğine yönelik oldukça önemi bulunan şube genel kurulları, hem üyelerimiz ve mimarlık ortamının, hem de sorumluluk ve görev alanların, Oda politika ve uygulamalarına ilişkin eleştiri-özeleştirileriyle zenginleşebileceği ortamlar olarak kabul edilmektedir. 40. Dönem Mimarlar Odası MYK olarak beklentimiz, tüm meslektaşlarımız ve ilgili kesimlerin, bu doğrultuda gereken özeni göstermesi ve 41. Dönem Genel Kurulu hazırlıklarının bu duyarlılıkla yapılmasıdır.
Bugün itibariyle 23 şubemizin 13’ünün genel kurulları tamamlanmıştır ve tümü Şubat ayı sonuna kadar tamamlanacaktır. Tamamlanan şube genel kurulları sürecine baktığımızda, yerel basında olsun, ulusal basında olsun, “mimarlık ve Mimarlar Odası”nın, basın ve iletişim kanallarında geçmişe göre oldukça yoğun yer bulduğunu görmekteyiz. Bu ilgiyi olumlu olarak değerlendirmekle birlikte; kurumsallığa yakışmayan dil, üslup ve taraf olma mantığına bakarak ilginin dayanakları konusunda ayrı sorgulamalar yapma gereğini de duyuyoruz. Bugüne kadar Mimarlar Odası’nın gündeme getirmeye çalıştığı ve Türkiye Mimarlık Politikası oluşturma sürecinde olduğu gibi, kamuoyunun mimarlıkla ilgili tartışmasını istediği konulara çok da yer vermeyen; Mimarlar Odası’nı sadece muhalefet cephesinin bir aksesuarı olarak gören basının, genel kurullar sürecine ilişkin müdahalesinin ne anlama geldiğini de ister istemez sorgulamak zorundayız.
Bu çerçevede, küresel-ülkesel ve mesleki olarak içinde bulunduğumuz tarihsel-toplumsal süreç içinde Mimarlar Odası’nın mücadelesinin niteliğini ve anlamını bir kez daha hatırlatmakta ve paylaşmakta yarar ummaktayız.
Birçok Oda dokümanında da görülebileceği gibi, içinde bulunduğumuz tarihsel süreç, tüm değerlerle birlikte her şeyin finansal bir araç haline geldiği, bu anlamda mimarlık mesleğine ilişkin kavramların ve uygulamaların da bu anlamda araçsallaştırılmasına yönelik olarak küresel kapitalizmin dönüşüm baskısı altında olduğu bir süreç olarak şekillenmektedir. Gerek AB, gerek GATS süreci ile bağlantılı olarak, hizmet ticaretine indirgenerek ticarileştirilen mimarlık mesleği, küresel güç merkezlerinin yaşattığı bu krize karşı, toplumsal-kültürel nitelik açısından yeni çıkış yolları aramaktadır. 53 yıldır, hızlı kentleşmenin yaratığı tahribat karşısında mimarlık, kent ve yaşam değerlerini öne çıkararak varlığını kurumsal olarak sürdürmeye çalışan Mimarlar Odası; günümüzde hem birikmiş sorunlarımıza, hem de bu dönüşüm baskısına yönelik politikaları ülke gündemine taşımakta ve bu yolla mimarlık ve kent yaşamına ilişkin geleceğimizi belirlemeye çalışmaktadır.
Ülkemiz kamu yönetim yapısında (merkezî hükümet, yerel yönetimler, kamu kuruluşları vb.) neredeyse tek egemen hale gelen AKP iktidarı, muhafazakâr söylemleriyle de çelişecek biçimde, aslında iktidarının gerçek dayanağı olan küresel neo-liberal politikalara teslimiyeti esas almakta; bu teslimiyetin gereği olarak kentlerimizi “özel projeler” ve “dönüşüm alanları”yla doldurmaya çalışmaktadır. Kentleşme ve meslek hukukuna ilişkin düzenleyici temel açılımlar yerine; yeni rant alanları oluşturmaya yönelik bu sürece karşı, mesleğin kendi özünden kaynaklanan uyarı ve muhalefet görevini yaparak geleceğimize yönelik temel önerilerde bulunan önemli kurumlardan biri de, doğal olarak “Mimarlar Odası”dır. Bu yüzden mevcut yönetimin, temel bir strateji olarak “Odaları ve Mimarlar Odasını etkisizleştirmeyi hedeflemesi” açık ve anlaşılabilir bir olgudur. Ne yazık ki, Mimarlar Odası şube genel kurulları sürecinde bu etkisizleştirme stratejisinin yansımalarını da görmekteyiz.
Kuşkusuz, genel kurullarda politik taraf olmak, liste oluşturmak, yönetimlere talip olmak, demokratik işleyişin olmazsa olmaz temellerinden biridir. Temel görüşler çerçevesinde taraflaşmanın birikim ve süreklilik oluşturarak, eleştiri ve özeleştiriyi geliştirmesi, hem mesleki hem de kurumsal olarak mimarlık ortamını güçlendirmesi, Odası ve mesleği ile gönül bağı olan her mimarın ortak sorumluluğu ve beklentisidir. Bu bakışla içtenlikli olarak eleştiri getiren, öneride bulunan, mesleğin toplumsal kültürel anlamda daha çok yer bulması ve uygulama yeteneğinin artırılması için değişik politika ve yöntem özlemlerini genel kurullara taşımak isteyen, belirgin bir politik tutum oluşturmaya çalışan meslektaşlarımızın bu çabalarını anlamlı buluyor, bu anlamda Mimarlar Odası ortamının yalnızca genel kurullar sürecinde değil, her aşamada paylaşıma açık olduğunu belirtmek; bu paylaşım ortamının geliştirilmesinin yönetimlerin olduğu kadar tüm üyelerimizin ortak sorumluluğunu olduğunu da vurgulamak istiyoruz.
Ancak Mimarlar Odası’nın kurumsal niteliğini zedeleyecek biçimde, dil ve üslup oluşturma, bu biçimde bir taraflaşma ve siyasi davranış; bilerek ya da bilmeyerek, ancak “etkisizleştirme” politikasının aracı olmaya aday olmak anlamına geldiği gibi, ortak geleceğimize ilişkin nitelikli değerlendirme ortamından da uzaklaşılmasına neden olmaktadır. Oda kurumsal varlığına yönelik olumsuz ifadelerle seçim malzemesi oluşturmaya çalışmak, görüş ve değerlendirme süreçlerinde yer almadan, yalnızca seçim almaya yönelik davranışlarda bulunmak, politik bir yaklaşımdan çok yok etmeye yönelik propaganda yapmak, türlü dezenformasyon teknikleri kullanarak Oda içinde sorumluluk taşıyan, görev yapan meslektaşlarımızı karalamaya, aşağılamaya yönelik “düzeysiz” ifadeler kullanmak gibi davranışlar ve bunun değişik basın ve iletişim ortamına yansımaları; üyeler nezdinde pek itibar görmeseler de “etkisizleştirme” sürecinin bir aracı olarak Mimarlar Odası’nın kurumsal imgesini zedelemekte, Odaya yönelik olası olumsuz girişimlere de zemin hazırlamaktadırlar.
TMMOB Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu olarak, mevcut siyasi partilerine de güven kaybettiren bu tür bir siyaset tekniğinin, odamızda da yaygınlaşmasından kaygı duymakta; bu yaklaşımın, “mimarlık ortamına ve Mimarlar Odası örgütlenmesine” ilişkin içtenlikli eleştiri ve öneri getiren meslektaşlarımızın çabalarını da engellediğini düşünmektedir. Kentsel dönüşüm ve özel projelerin elde edilme süreçleri içinde ticarileşen ve uluslararası boyutları da olan iş dağıtım düzeni oluşturma görüntüsü veren belli merkezlerin doğrudan yönlendirdiği bu yaklaşım; Oda çalışmalarına da emek veren, ancak ayrı yönetim seçeneği oluşturmaya çalışan bazı değerli meslektaşlarımızın bu kaygılarını değersiz kılmakta ve bir anlamda yok saymaktadır. Bu anlamda Mimarlar Odası’nın saygınlığını ve kurumsallığını zedeleyecek söylem ve davranışlara karşı ortak duyarlılığımızı harekete geçirmenin ortak temel sorumluluğumuz olduğunu belirtir ve bu konuda ortak duyarlılığın artırılmasının en önemli görevimiz olduğunu hatırlatırız.
Aday olan, seçilen tüm meslektaşlarımıza teşekkür eder, yaşadığımız ve yaşayacağımız bütün genel kurul platformlarının daha nitelikli bir gelecek oluşturmasını dileriz.
Bu icerik 1129 defa görüntülenmiştir.