
TMMOB Mimarlar Odası’nın, 29 Mart tarihinde yapılacak yerel seçimlere yönelik “2009 Yerel Seçimlerine Doğru Politikalar / Değerlendirmeler” başlıklı raporu, 30 Ocak 2009, Cuma günü Ankara’da yapılan basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruldu. Mimarlar Odası’nın kent, mimarlık, çevre, kültür ve demokrasi politikalarına ilişkin hazırladığı bu rapor, yerel deklarasyonlarla birlikte seçim sürecinde aday olan tüm siyasi parti temsilcilerine, adaylara ve kamuoyuna sunulmak üzere hazırlanmıştır. Mimarlar Odası’nın yerel seçimlere yönelik hazırlıklarını aktardığı toplantıda aşağıdaki başlıklar altında açıklamalar yapıldı:

YEREL SEÇİMLERİN ÖNEMİ
TMMOB Mimarlar Odası, yaşadığımız yerel seçimler sürecinin, mevcut yönetim algılayışının değişmesine yönelik politikaların oluşturulması için bir olanak yarattığının farkındadır; demokratik esaslar içinde sorunların gündeme taşındığı bir platform olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Dünya çapında yaşanan ekonomik krizin, Yerel Seçimler nedeniyle yapay olarak geciktirilmeye çalışmakla birlikte, ülkemize daha da etkili biçimde yansıyacağı, piyasaların çöküşe yöneldiği anlaşılmaktadır. Bu krizin faturasını en çok ödeyecek olan ücretli kesimlerin, önümüzdeki yıllardan itibaren işsizlikle, düşük ücretle ve güvence mekanizmalarının kaybolmasıyla karşılaşacağı açıktır. Uluslararası dayanışmayı öne çıkaran bir anlayışla örgütlenip bu sürece karşı durabilmek için bir seçenek geliştirmek, artık bir zorunluluk haline gelmiştir.
KENTSEL POLİTİKALAR
Kentsel politikaların temel amacının toplum ile mekân arasındaki uyumu sağlamak olduğu genelde kabul gören bir yaklaşımdır. Oysa ülkemizin kentleşme süreçlerine bakıldığında hâkim göstergenin kent topraklarının yağmalanmasındaki olağanüstü artış olduğu görülecektir. Başta İstanbul olmak üzere kentlerimizin, uluslararası emlak piyasasının yeni ilgi alanına girdiği; planlama anlayışından ve bilimsel temelden yoksun, kamu ve toplum yararını gözetmeyen, insanı, yereli, kültürü yok sayan, sadece rant odaklı, ayrıcalıklı imar haklarıyla donatılmış birçok kentsel projenin gündeme alındığı ve gerçekleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Kentsel politikaların en önemli bileşenlerinden biri olan toplumun barınma gereksinmesinin karşılanmasında da duyarsızlık sürmektedir. Çağdaş konfor koşullarına sahip mekânlar üreterek barınma gereksinmesinin karşılanmasına yönelik nitelikli konut arzının sağlanmasına önem verilmesi gerekmektedir. Yaşanabilir, çevre dostu koşullara sahip, iyi konumlanmış ve yeterli büyüklükte konutların; kültürel olanaklar, spor ve dinlence olanaklarının; özellikle özürlülere gerekli donanımın; güvenlik, refah, iş, eğitim ve öğretim olanaklarının, kültür ve tarih mirasına sahip olabilme haklarının sağlanması ve yoksulluğa karşı önlemler alınması gibi konular Avrupa Kentsel Şartı’nın vurguladığı öğelerdir.
Mimarlar Odası, mimarlık hizmetlerinin topluma sunulduğu başlıca yerler olan kentlerimiz üzerinde oynanan, ranta ve yağmaya dayalı yaklaşımlar karşısında hukuksal ve toplumsal yaptırımlarla taraf olmayı sürdürecek; tüm örgütleri ile yerleşmelerimizdeki kentleşme süreçlerini izleyecek; yerel karar mekanizmalarına gerekirse katılarak yön vermeye, kentsel ve çevresel sorunlara kaynaklık eden yapılaşma proje ve uygulamalarına yönelik uyarı ve katkılarını sunmaya devam edecektir.
PLANLAMA
1950’li yıllardan itibaren seçilen bağımlı kalkınma politikalarının etkisiyle yaşanan kentlere göç sürecinde kentlileşme hızı, kentleşme hızına ayak uyduramamış; plansızlık, kaçak yapılaşma, gecekondulaşma süreci, bir kimlik kaybı içinde kentsel dokunun, tarihsel mirasın ve doğal çevrenin ve bu çevreler içinde süregelen yaşamın olumsuz değişimine ve giderek bozulmasına neden olmuştur. Bu sorunlar, tutarsız siyasal yaklaşımlarla birleşerek daha da büyümüştür ve halen büyümeye devam etmektedir.
Mimarlar Odası, yerel yönetimlerin, çağdaş-bilimsel anlamda planlama yaklaşımını esas alan; kamu ve toplum yararını ön planda tutan; kentsel kimlik, doğal ve kültürel değerler gibi tanım ve kavramların soyut ve kalkınmanın karşısında olmadığını kavrayan; yöre sakinlerinin isteklerini değerlendiren ve süreçleri onlarla paylaşan yerel yönetim modellerinin özlemi içinde olduğunu vurgulamaktadır. Planlama ve yapılaşma mevzuatında yaratılan karmaşaya son verilmesi gerektiğini, bu amaçla “İmar, Şehircilik ve Yapılaşma” kapsamında bütünsel bir temel yasa hazırlanmasını dilemektedir.
KENTE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR
Kentlerimizde kamu yararını ve mülkiyetini yok sayarak inşa edilen, yerleşmelerin gerektirdiği temel hijyenik altyapıdan yoksun, kurallara uyan vatandaşlarla alay eden bir tavırla oluşturulan kaçak yapılarla doludur. Değişik tanımlarla ve oy kaygısı ile gerçekleştirilen, fiziksel ve sosyal iyileşmeyi öngörmeyen imar affı uygulamalarına son verilmelidir.
TOKİ, DDY gibi idarelerin kendilerine özgü mekân planlama süreçleri, orman yağmasına yol açan 2B ve özel orman alanları vb. yoluyla yapılan ayrıcalıklı imar alanları uygulamaları da kentsel suç niteliğindedir. Bu mekanizmanın en şaşılası yönü, bu süreçlere ortak edilmeyen yerel yönetimlerin planlama, projelendirme ve uygulama süreçlerine karşı çıkmamaları, oluşumunda yer almadıkları kent suçlarına bu kez ortak olmalarıdır.
Mimarlar Odası; mevzuatımızın, uluslararası kabuller doğrultusunda “kent suçuna engel olacak” ve “kent suçunu tescil edecek” biçimde geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
ULAŞIM POLİTİKALARI
Kentsel ulaşım kararlarındaki yanlışlıklar önemli ölçüde kaynak tüketimine ve çevre üzerinde olumsuz etkilere yol açmaktadır. Ulaştırma, kent mekânını, ülke mekânını kullanır ve bu kaynakları tüketir. Sürdürülebilir ulaşıma ilişkin diğer önemli bir yanlışlık, “erişilebilirlik” yerine araç odaklı çözümlere yönelinmiş olmasıdır. Yerel ve merkezî yönetimlerin, plan bütünlüğüne uymak yerine tekil projeler üzerinde odaklaşmış olması, temel sorunları çözmemektedir. Sonuçta, kentteki yaşam kalitesi bozulmakta, kentsel mekânların araçlara ayrılmasına, insanların bir arada olabilecekleri kent meydanlarının bir anlamda kavşak ya da geçitler haline gelmesine yol açmaktadır.
Ulaşımda esas olan erişilebilirliği kolaylaştırmak, insanların faaliyet mekânlarına daha kolay erişmelerini sağlamaktır. Bir sistem olarak sürdürülebilir ulaştırma için, altyapıyı doğru planlamak, doğru ulaştırma politikaları izlemek, eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapmak gerekmektedir. Altyapının doğru planlanması için, daha az kavşak, daha az hız yolu yapmak, daha fazla toplu taşıma sistemi entegre etmek ve yayalar için daha fazla mekân ayırmak gerekmektedir.
Mimarlar Odası, ulaştırma politikasında önceliklerin çevreye, insanlara, çocuklara ve toplu taşıma sistemini kullanmak zorunda olanlara verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Yayalar için daha fazla mekân ayrılması, kentin motorlu araçlar için değil, insanlar için olduğu unutulmaması, yüksek talep koridorlarında mutlaka raylı sistemin uygulanması, daha düşük talep koridorlarında otobüs yolları yapılması ve varsa deniz ulaşımından yararlanılmasının önemini vurgulamaktadır.
KENTLERDEKİ ÖZÜRLÜLER VE ENGELLER
Kentlerimizdeki mekânsal düzenlemelerin özürlülerin kent yaşamına katılmasına çok da elverecek düzeyde olmadığı bilinmektedir. Bazı kaldırımların ucuna özürlülere yönelik rampaların konması gibi son derece kötü tasarlanmış bu düzenlemelerle yetinilmesi, bu alanda daha pek çok çalışmanın yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Kesin sayı bilinmemekle birlikte toplumun yüzde 10 kadarının değişik oranlarda özürlü olduğu bilinmektedir. Bunların önemli bir kısmı ortopedik özürlüdürler. Ayrıca yaşlı ve çocuklu kişilerin de toplum yaşamına katılımını zorlaştıran mekânsal engellerin giderilmesi yönünde çalışma yürütülmesi, doğru bir tasarımın aranması ve uygulanması yönünde çağrı yapılması oldukça geniş bir toplum kesimini ilgilendirmektedir. Mimarlar Odası bu arayışın doğal olarak sözcülüğünü yapmakta ve yerel yönetim hizmetlerinin bu yönde de irdelenmesine önem vermektedir.
Mimarlar Odası; öncelikle kamu mekânlarının özürlülerin ulaşımına uygun hale getirilmesi yönünde programların gündeme alınmasını, evrensel ve ulusal yasal düzenlemelerle garanti altına alınan hakların ve bunların kent ve yapı ölçeğinde gerektirdiği tasarım ve düzenlemelerin birer “iyi niyet belgesi” olarak kalmamasını, kent yaşamının her noktasında gerekli önlemlerin alınmasını dilemektedir.
KENTLEŞME / KENTSEL DÖNÜŞÜM / KENTSEL YENİLEME
Mimarlar Odası, yeni kentsel-toplumsal sorunlar yaratacak kentsel dönüşüm politikasına ilişkin olarak, insanı temel almayan, yapı kültürünü, yaşam alanlarını metalaştıran yaklaşımlardan vazgeçilmesini, kentsel yoksulluğun bir yansıması olan sağlıksız ve güvensiz yerleşmelere ilişkin olarak sosyo-ekonomik programlar oluşturulmasını, kentsel istihdam olanaklarının artırılmasını; yoksul bölgelerin, plan disiplini içinde sağlıklaştırılması için toplumsal programların geliştirilmesini savunmaktadır. Dönüşüm, yalnızca fiziki yenileme biçiminde değil, kapsamlı bir yerel kalkınma programı olarak tanımlanmalıdır. Kentsel yenileme girişimleri, tarih-kültür, yerel ve estetik değerlere sahip çıkılmasını sağlayacak nitelikte olmalıdır.
Mimarlar Odası yapılan uygulamalarla ilgili olarak, yerel yönetimlerin bu alanda kolaycılığa kaçmayan, ülkenin her coğrafyasında uygulanan kişiliksiz şablonlar yerine yerel değerleri kullanan, yöre halkının gelenekseli de içeren gereksinmelerine özel çözümler getiren bir anlayışla, mevcut yaşam alanları sağlıklaştırarak yaşanır hale getirilmesinin hedeflenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
KONUT ÜRETİMİ VE TOKİ UYGULAMALARI
Tüm ülkede süregelen toplu konut projelerindeki, TOKİ ve yerel yönetimler eliyle tek tip ve karaktersiz bir mimariyi egemen kılan tasarım ve yerleşme tarzı çizgisinin gözden geçirilerek, yöresel ve ulusal değerlerle birlikte çevreye saygılı, kentsel dengelere ve özelliklere bağlı ve saygılı bir gelişmenin ülkeye kazandırılması gerektiğini vurguluyoruz.
İmar yetkilerinin şehircilik ilkeleri ve toplum yararına uygun kullanımının yanı sıra, bilimsel ve demokratik denetim organlarının yaratılması, TOKİ projelerine sağlanan ayrıcalıklı imar olanağının durdurulması gerekmektedir.
Mimarlar Odası toplumun gerçek ihtiyaç sahiplerine yönelik çağdaş yaşama ve uygarca barınma koşullarını sağlayan konut üretimi politikalarında, sadece mülk konut anlayışının temel alınması yerine, kamu olanakları ve projeleriyle “kiralık konut” kavramının da yeniden anımsanması ve yaşama geçirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmasını savunmaktadır.
KÜLTÜREL MİRASIN KORUNMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Ülkemizin geleneksel yapı stokunun, günümüz toplumunun birçok gereksinmesini karşılayabileceği; mimari mirasın kent kimliğinin en önemli girdisi olduğu; mimari, tarihî, estetik değerlerinin yanı sıra işlevsel ve ekonomik değerlerinin de olduğu unutulmamalıdır. Ancak izlenen ekonomik politikalar ve onların doğal sonucu olan imar eylemleri, mimari mirasımızı tehdit etmektedir. Dünya Miras Listesinde yer alan İstanbul’un “tehdit altındaki kültürel miras listesi”ne alınması, Cumhuriyet dönemi mimari mirasının yerel yönetimler tarafından imar uygulamaları uğruna acımasızca tüketilmesi, bu değerlerimizi giderek yitirdiğimizi gösteren somut göstergelerdir.
Mimarlar Odası, “Yerel Yönetim / Koruma” ilişkisinin istenen ve özlenen düzeyde gerçekleşmesi için yerel yönetimlerin, kendilerine tanınan yeni yetki ve kaynakları kullanacak kadrolara sahip olmasını; doğal ve kültürel değerlerin, kalkınmanın ve gelişmenin karşısında değil, aksine yanında olan bir itici güç olduğunu kabul etmelerini, koruma ve gelişmeyi bir yaşam biçimi olarak benimsemelerini dilemektedir.
DEMOKRATİK VE KATILIMCI KENT YÖNETİMİ
Mimarlar Odası, yerel yönetimlerin kendi kentini yöneten, katılımcılığı benimseyen, temel kentsel sorunların toplumun olabildiğince tüm katmanlarının mutabakatı ile çözüleceğine içtenlikle inanan, şeffaf, hesap vermeye ve demokratik denetime açık, gücünü halktan alan, tabana dayalı, işleyişinde insan haklarına ve evrensel demokrasi ilkelerine saygılı bir anlayışı koşulsuz olarak benimsemelerini istemektedir.
Alt gelir gruplarının oylarını bazı yaşamsal hizmetleri elde etmek için kullanılacak pazarlık öğeleri olarak görmeleri; yerel yönetimlere aday olan kadroların yerel tercihlerle değil siyasi partilerce belirlenmesi; kentlinin kendi adına karar verecek kadroları tanımaması; kent yönetimine katılımı mümkün kılacak kent konseyleri gibi mekanizmaların oluşmaması ya da kentlerdeki katılımın yeterince sağlanamamasının nedenleri olarak belirtilebilir. Halk, toplumu yönetmek ve planlamak için alınan kararlarda, yerel kamu yöneticilerinin ve seçilmiş temsilcilerin ortaklarıdır. Bu nedenle, halk kendine düşen görevleri yerine getirebilmek için, görevliler ve seçilmiş temsilciler tarafından uygulanacak tüm kararlardan haberdar olmalıdır. Kent çevresini etkileyecek tüm projeler; seçilmiş temsilciler, ihtiyaç sahipleri ve halk tarafından inceleme ve denetlemeye açık olmalıdır.
Mimarlar Odası, kent yönetiminde bilgiye dayalı; çağdaş yöntem ve araçları kullanan, yerleşmenin boyutları ile uyumlu; katılımcı, şeffaf, mutabakat arayan bir anlayışı “olmazsa olmaz” olarak içtenlikle benimseyen ve katılımı erkin kullanımında önemli bir girdi olarak görebilen yerel yönetimlerin, Türkiye’nin yeni ve çağdaş yüzü olacağına inanmaktadır. Tüm kentsel süreçlerde en yaygın katılım mekanizmalarının kullanımının sağlanmasını, Kent Konseyleri vb. uygulamaların yaygınlaştırılmasını; kent yönetiminde mahalle ölçeğinden başlayarak aşağıdan yukarı örgütlenen bir karar verme mekanizması kurulmasını; planlamanın kentlilerin katılacağı sürekli bir süreç haline getirilmesini dilemektedir.
YÖNETİMDE HUKUKA UYARLIK
Yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilen plan, plan revizyonu, izinsiz ruhsat vb. mekanizmalar araç olarak kullanılarak, bilime, planlama disiplinine, kamu yararına aykırı uygulamalar izlenmektedir.
Mimarlar Odası, yerel yönetimlerin tüm eylemlerini hukukun üstünlüğü ilkesinden yola çıkan; kentsel mekanizmaların günlük politik davranışlar ile yönlendirilmemesi gerektiğini düşünen bir anlayışla ele almaya davet etmektedir. Mimarlar Odası aksine davranışları saptadığında toplum adına harekete geçmekte ve hukuki haklarını kullanmakta, idari yargıya başvurulması zorunlu olmaktadır.
Sayın Başbakan Tayyip ERDOĞAN, konuşmalarında meslek odalarının ve özellikle Odamızın adını vererek, bizleri belediye uygulamalarının önünde engel yaratmakla ve ideolojik davranmakla suçlamaktadır. Odamız, ülkemizdeki yapılaşma ile ilgili tüm kentsel uygulama ve kararları yakından takip etmek, incelemek, irdelemek ve gerekirse hukuki yollara başvurmakla yükümlüdür. İktidarın Odaların etkinliğini azaltacak yasal düzenleme hazırlıkları içinde olduğunu bildiğimiz bir süreçte, en yetkili ağızdan sunulan bu yaklaşımın; bu düzenleme için bir gerekçe oluşturma gayreti olduğu da anlaşılmaktadır.
Mimarlar Odası, tüm bu girişimlere karşın, kimseden talimat almadan; arsa ve arazi yağmasına, kentsel talana, kente karşı işlenen suçlara karşı, çağdaşlıktan, bilimden, demokrasiden ve halktan yana tavrını ve mücadelesini bu güne kadar sürdürdüğü gibi, bundan sonra da hukuk çerçevesinde sürdürecektir.
YOLSUZLUK
Kamu kaynaklarındaki plansızlık, denetimsizlik, kamu harcamalarındaki aşırı artış, kamu ihalelerinin yüksek olduğu kurumların etkin yönetilmemesi ve denetlenmemesi, kamunun yeteri kadar şeffaf olmaması, ekonomi ile politikanın iç içe girmesi ve politikanın ülkeye hizmet için değil zenginleşmede araç olarak görülmesi yolsuzluk olaylarının nedenleri arasında yer almaktadır.
Bugün yerel yönetimlerin bütçelerine olağanüstü kaynaklar ayrılmaktadır. Kent topraklarının ayrıcalıklı imar haklarıyla birlikte satışa çıkarılması yoluyla da yeni “gelirler” elde etmeye başlamaları, yerel yönetimlerdeki mali denetimi daha da önemli kılmaktadır. Geçtiğimiz dönem içerisinde Sayıştay’ın yerel yönetim harcamalarına yönelik yayınladığı rapor dikkat çekicidir.
Mimarlar Odası yolsuzlukların nedenlerinin ortadan kaldırılmasının ana çözüm olduğunu, bu süreçte çoğunlukla yerel rantın paylaşımından kaynaklanan yolsuzluk olaylarının belediyelerce hukuka ve kamu yararına uygun ve ödün vermeyen davranışlarla önlenebileceğini düşünmektedir.
ÇEVRE SORUNLARI
Artık geri dönülmez bir aşamaya gelen küresel iklim değişikliği olgusunun tüm kesimlerce önemsenmesi, ciddi önlemler alınması gerektiği açıktır. Ekolojik planlama, enerji sakınımı, ekolojik mimarlık, çevre dostu yapı gibi kavramların yerel yönetimlerin uygulamalarında etkin olarak yer alması, bu konuda topluma öncülük etmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.
Mimarlar Odası, tükenmez olarak görülen doğal kaynakların bugünkü yoğunlukta ve sorumsuzca tüketilmesi halinde giderek azalacağı ve yok olacağının toplumun tüm katmanlarınca öğrenilmesi ve benimsemesi halinde çözümler üretilebileceğini; bu konuda yerel yönetimlerin önemli sorumluluklar almasının zorunlu olduğunu vurgulamaktadır.
AFET POLİTİKASI VE AFET YÖNETİMİ
Her afetten sonra “planlama kararlarından başlayarak tasarım, uygulama, denetim ve kullanım süreçlerinden oluşan ‘yapı üretim süreci’ne ilişkin bütünsel bir sistemimizin bulunmaması” önemli bir eksiklik olarak belirtilmektedir. Dolayısıyla bu sürecin asli sorumluluğu; “yalnızca afet etkenini değil, sağlıklı ve güvenli yaşam çevreleri oluşturmak için bütün etkenleri gözetmesi gereken” ve bu anlamda anayasal bir görevi bulunan kamu yönetiminde ve bu uygulamaları fiilen yürüten yerel yönetimlerdedir.
Planlama ve yapılaşma süreçlerimizdeki karmaşıklık, afet gerekçesiyle uygulanmaya başlanan kentsel dönüşüm projelerinin örtülü af ve yağma projelerine dönüşmesine; Afet Yönetimi ile ilgili koordinasyon modellerine ilişkin çalışmaların sonuçlanmamış olması gibi konular ise afet olgusu karşısında belirsizliğin artmasına yol açmaktadır.
Afetlere yönelik planlama süreci, yoksulluğun ve eşitsizliğin azaltılmasını hedeflemek zorundadır. Yaşam çevrelerimizin planlanması, sosyo-ekonomik planlama sürecinden bağımsız olamaz. Eşitsizlik ve yoksulluğun bir yansıması olan sağlıksız ve güvensiz yerleşmeler olgusuna yönelik sosyo-ekonomik programlar oluşturulmazsa; afetlerin yıkıcı etkisi de azaltılamaz.
Mimarlar Odası, yaşam çevrelerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve kentsel yapı stokunun iyileştirilmesini en önemli sorunlarımızdan birisi olarak görmektedir.
KENTE GÖÇ VE YOKSULLUK
Değişik nedenlerle kente göç devam etmekte, bunun da etkisiyle kent yoksulluğu her geçen gün artmaktadır. Yeni gelenlerle mevcut halkın kaynaşmasında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bunun giderilmesi yönünde ekonomik ve sosyal tedbirlerin yanı sıra mekânsal tedbirlerin de alınması, yeni gelenlerin kent hayatına katılmalarına olanak verecek farklı ortamların yaratılması gerekmektedir. Kentlerdeki nüfusun büyük bir bölümü sağlıksız, kaçak yerleşmelerde oturmakta ve yoksulluk içinde, birçok şeyden yoksun olarak yaşamaktadır. Bu yaşam biçimi de toplumsal sorunlara yol açmakta, umutsuz insanlar ortaya çıkarmaktadır. Buna yönelik sosyal programların yeniden örgütlenmesinin yolu açılmalı, bu konuda mücadele edilmelidir. Toplumda zorluklarla karşı karşıya olan kesimlere; ayrımcı yapılar oluşturarak değil, aksine, ekonomik bütünleşme, konut gibi sorunlarına detaylı yaklaşımlarla, özel önem verilmesi gerekir.
Kent yoksulluğunun artmasına paralel olarak devletin sosyal niteliğinin çöküşü hızlanmıştır. Bugün yerel yönetimler eliyle seçim rüşveti olarak dağıtılan yardımlar ciddi bir ahlaki bir sorun olmasına karşın, ne yazık ki kabul görmektedir.
Mimarlar Odası kaçak yapılaşmaya ve Orman arazilerinin işgaline karşı olduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Kaçak yapılaşmaya karşı çıkmamız, yoksulların ve kaçak yapılarda oturanların evlerinin başlarına yıkılmasını onayladığımız anlamına gelmemektedir.
Mimarlar Odası barınma hakkının en temel insan hakkı olduğunu vurgulamakta, bunun sağlanabilmesi için öneriler geliştirilmesi, bu konuyla ilgili incelemeler yapılması ve yaptırılması gereğini hatırlatmaktadır. Yoksulların teknik eleman / mimarlık hizmeti alabilmelerinin koşullarının yaratılması yönünde yerel yönetimlerle birlikte öneri geliştirmeye hazır olduğumuzu belirtiyoruz.
YEREL YÖNETİMLER VE MİMARLIK
Mimarlar Odası, dünyanın en eski meslekleri arasında yer alan mimarlık mesleğinin, tarihin hiçbir döneminde ilgili toplumun kalkınması ve gelişmesinin karşısında olmadığını, mimarın insanı, insanca yaşam koşullarıyla buluşturmaktan sorumlu olduğunu; kent ve kasabalarımızı yönetmenin paylaşımcı, şeffaf, katılımcı, toplumsal mutabakat arayan politikalar üzerine kurgulanması gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır. Yerel yönetimlerin mimarlık mesleğinin hak ettiği yere tekrar gelmesinde, topluma örnek olma görevlerini yerine getirmelerini; meslek odalarının proje denetim işlevlerine yardımcı olmalarını; yerel mimari kalitenin sağlanmasının sadece kültürel mirası korumakla gerçekleşemeyeceğini, yeni mimarlık ürünlerinin de bu kalitenin sağlanmasında çok önemli roller üstlendiğini benimsemelerini dilemektedir.
Kamu hizmetinde çalışan mimarların sayısına bakıldığında, özellikle yerel yönetimlerdeki istihdamın yeterli olmadığı görülecektir. Çalışma koşullarının da, mimarlık hizmeti üretmeyi engelleyici nitelikte olduğu açıktır. Özelleştirmeler, tasfiyelerle birlikte taşeronlaşan bir yönetim anlayışı içinde kamu hizmeti üretilemez hale gelmiştir. Mimar, yapı ruhsatı alma sürecinde imzasına gerek duyulan bir kişi değil, yaşanabilir çevrelerin oluşmasında katkısı öncelikle aranacak bir meslek insanıdır.
Mimarlar Odası yerel yönetimlerde mimar istihdamının artırılmasını ve teknik konularda uzmanlık alanı mensuplarıyla çalışılmasının gerekliliğine işaret etmektedir.
Değerli Basın Mensupları,
Mimarlık mesleğinin insani özü ve Mimarlar Odası tarihi içinde mücadelelerle oluşmuş birikimimiz bugün giderek kentlerimizi yaşanmaz hale getiren, bir tüketim ve rant alanı olarak dönüştüren ve kentsel değerleri küresel sermayenin hizmetine sunan bu sürecin durdurulması gerekliliğini işaret etmektedir.
Kentlerin yeniden üretici niteliğinin öne çıkarıldığı, bir kültürel üretim alanı olarak yaşanabilir bir niteliğe kavuşması, yerel yönetimlerin de bu temel anlayışa uygun bir dönüşüme uğramasını gerektirmektedir. Bu dönüşümün temel ekseninde; kent topraklarının kamusal ihtiyaçlara uygun ve kentliler yararına kullanılması gerekliliği bulunmaktadır. Ekonomik, toplumsal, kültürel ve çevresel bütün sorunlar, ortak geleceğin ancak bu düşünce ekseninde yaşanabilir olacağını bize göstermektedir.
Ülkemiz köklü uygarlık birikimlerine sahip olmasına rağmen, özellikle kentleşme ve yapılaşma sürecini bu niteliğine yakışmayan bir kimlik erozyonu içinde yaşamaktadır. Toplumda mimarlık kültürünün yerleşmesi, benimsenmesi, mimarlık değerlerinin sadece ilgili kişi ve kurumlar tarafından değil, herkes tarafından içselleştirilmesi önemlidir. Mimarlık doğası gereği sadece mimarların ilgilenmesi gereken bir konu değildir. Mimarlık yaşadığımız, bizi çevreleyen her şeydir. Çevresinde gördüğü kimliksiz, zevksiz, güvensiz yapılanmanın sıkıntısını duyan vatandaştan, kent ve çevre sorunlarına sahip çıkmaya çalışan sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesin mimariyle, kentleşme sorunlarıyla ilgilenmesini bekliyoruz. Yerel seçim sürecinin bir fırsat yaratacağını düşünüyoruz.
Mimarlar Odası, kalıcı, kimlikli ve çağdaş bir çevrenin ülke düzeyinde temel imar ve kentleşme hedefi olmasının sağlanması; “binlerce yıllık mimarlıklar ülkesinin yeniden mimarlıkla buluşması” için dünya deneyi ve ülkemize özgü koşullar gözetilerek hazırladığı “Türkiye Mimarlık Politikası” metnini kamuoyuna sunmuştur. Türkiye Mimarlık Politikası, en temel yaklaşımıyla, uluslararası gelişmeler ve ülkemiz gerçekleriyle bağlantılı olarak kullanıcının, mimarlık hizmetinin ve mimarın, toplum ve kamu yararına güvenceye alınmasını hedeflemektedir.
Toplumsal-kültürel yaşamımızda mimarlığı ve mimarlık hizmetini etkin kılmak, yaşam yerlerimizin mimarlık kültürü ve hizmetinden yoksun bırakıldığı mevcut durumu tersine çevirmek, toplumu mimarlıkla yeniden buluşturmak için ortak bir sorumluluk bilinci yaratmamız gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki mimarlık, herkes için yararlı, herkes için gerekli, herkes için önemlidir.
Bülend TUNA
Mimarlar Odası Genel Başkanı
TMMOB MİMARLAR ODASI 2009 YEREL SEÇİMLERİNE DOĞRU POLİTİKALAR / DEĞERLENDİRMELER RAPORUnun tamamını okumak için tıklayınız.
Bu icerik 1745 defa görüntülenmiştir.