TMMOB Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulu, 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle bir basın açıklaması yayınlayarak, dünya barışının sağlanabilmesi için yıllardır çaba gösteren isimsiz barış kahramanlarına teşekkür borçlu olduğumuzu, ülkemizdeki 25 yıldır yaşanan çatışma ortamının açtığı derin yaraların sarılmasının günümüzün en önemli sorunu olduğunu, barışa bir şans verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
1 Eylül 1939’da Nazi Alman orduları Polonya’ya saldırmış ve 20. yüzyılın en kanlı savaşı 70 yıl önce bugün başlamıştı. Bütün dünyayı saran, milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına; evsiz, işsiz bir şekilde savaştan sonra bile yıllar süren sıkıntılara katlanmasına yol açan bu felaketin acısı henüz hafızalarda tazeyken, bu lanetli gün “Dünya Barış Günü” olarak kabul edildi. Bir daha böyle acılar yaşanmasın, insanlar ölmesin, yaşam çevreleri tahrip olmasın, savaş kelimesini sözlüklerimizin unutulmuş köşelerine gönderelim, yaşananlar kötü bir anı olarak kalsın diye dünya barış güçleri çok çaba sarfetti, hâlâ daha sarfediyor.
Dünyamızın bir barış gezegeni olması için yeryüzünün sorun yumağı olan hemen her bölgesinde büyük özveriler göstererek barış umudunu diri tutan bu barış gönüllülerine,
- Gösterdikleri çabalarla, derisinin renginden, cinsiyetinden, etnik kimliğinden, dininden, düşüncesinden dolayı kimsenin ayrıma, ayrımcılığa uğramaması gerektiğini ısrarla vurguladıkları için;
- Devletleri birbirinden ayıran sınırların, gümrük duvarlarının insan hakları için geçerli olmaması gerektiğini, evrensel değer yargılarının, insanlığın evrensel kazanımlarının dünyanın her yerinde her şekilde geçerli olması amacıyla gayret gösterdikleri için;
- Kendi ülkelerinin egemenlerinin üretip sattığı silahlarla sakat kalan insanların dramını dünya gündemine taşıdıkları için;
- Nükleer silahlar üzerine kurulacak bir dehşet dengesinin dünyayı felakete götürebileceğini, bu yöndeki bir tırmanışın, nükleer silahlara yapılacak yatırımların silahlanma yarışını azdıracağını ısrarla vurguladıkları için;
- Dünya üzerinde bir bardak temiz su içemeden ölüp giden yüz milyonlarca insanın yaşamını iyileştirebilecek kaynakların savunma bütçelerinde cömertçe harcandığını gösterdikleri için;
- Irak’tan Afganistan’a varıncaya değin dünyanın her köşesine asker gönderen, gönderdiği askerlerinin bayrağa sarılı tabutlarla döndüğü bir ülkenin barış girişimcileri olarak kendi yönetimlerini protesto edebilme cesaretleri için;
- Her şeyden önce barışın mümkün ve gerekli olduğunu; insanın insanı sevmesinin, yaşamı, doğayı sevip gözetmesinin esas olduğunu bıkmadan haykırdıkları için; bizi birbirimize ve yaşadığımız dünyaya yabancılaştıran, nefret duygularının azmasına neden olan umutsuzluğun değil, birbirimize, farklılıklarımıza saygının temel alındığı bir dünya özleminin içimizde yeşermesine gayret gösterdikleri, bu yolu aydınlattıkları için;
insanlık adına teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyoruz.
Yaşanılası bir dünya için yapılan çalışmaları, gösterilen gayretleri bizden uzak bir gezegende geçen bir gerilim filmini izler gibi izlemenin, sadece barış çabalarını onaylayarak destek vermenin, alkışlamanın yetmeyeceğini bilmemiz gerekiyor. Yaşadığımız coğrafya yıllardır dünya güçlerin egemenlik gösterilerine sahne olmakta, yanı başımızda dünyanın en gelişmiş silahları insanlar üzerinde denenmekte, her geçen gün haber kanallarına akıl almaz ölüm haberleri yansımaktadır.
Orta Doğu’nun yıllardır kanayan yarası Filistin’de, İsrail yönetiminin ördüğü utanç duvarının ve Filistin toprakları üzerine yeni yerleşim yerleri kurma gayretinin bölgedeki barış umutlarını nasıl söndürdüğünü, her geçen gün tarihî referansları olan bu kutsal bölgelerde bir arada yaşanabileceğini ümit edenlerin nasıl bir hayal kırıklığına uğradığını görüyoruz. Savaşın, gerilimin, çatışmanın olmadığı bir dünyayı hiç yaşamamış nesillerin geleceği nasıl kurgulayacağı endişesi haklı olarak içimizi karartmaktadır. Afganistan’da, Pakistan’da, çok yakın zaman önce Kafkasya’da, geçmişte eski Yugoslavya topraklarında yaşananlar, savaşın çok da uzağımızda olmadığını bizlere hatırlatıyor.
Ülkemizde 25 yıldır yaşanan çatışma ortamının toplumda açtığı derin yaraların bugün nasıl sarılacağı konuşuluyor. Mimarlar Odası Diyarbakır’da yayınladığı bildiride şu görüşleri dile getirmişti:
“Yıllardır süren çatışmaların, sorunları çözmek yerine içinden çıkılmaz hale getirdiği ortadadır. Toplumda demokrasi kültürünün yaygınlaştırılması, herkesin ihtiyacı ve hakkı olan barış ortamının sağlanması, silahların susması için, barış çağrılarının daha güçlü bir şekilde dile getirilmesi gerektiği kanısındayız.
Kalıcı bir ülke ve dünya barışının tüm insanlığın ortak amacı olması, bunun gerçekleştirilmesi için de bireylerin, kurumların olağanüstü çaba göstermeleri gerektiğine inanıyoruz. Çatışma yerine uzlaşma kültürünün benimsenmesi, demokratik bir toplum olmanın vazgeçilmez koşullarındandır. İnsan hayatını kutsal kabul eden, barışı tüm değerlerin üzerinde gören insancıl düşünce, ancak bu anlayışın özümsenmesi ile gelişebilir.
Sonuç olarak, hangi etnik, dini, politik görüşe sahip olursa olsun her onurlu insanın ülkemizde yaşanan siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmelere kaygı ile baktığını biliyoruz. Mimarlar Odası, ülkemizdeki farklılıkların bizleri birbirinden ayıran değil, kültürel zenginliğimizin bir parçası olduğunu her fırsatta dile getirmekte, toplumsal barış ortamının sağlanmasına yönelik her türlü çabayı desteklemekte ve içinde yer almaktadır.”
Bu basın açıklamamızda söylediklerimiz, geçerliliğini ve güncelliğini bugün de korumaktadır. Mimarlar Odası, ülkemizin barıştan ve demokrasiden yana toplumsal güçlerinin ortak duygularını paylaşmakta; sorunların sağlıklı olarak tartışılmasının, silahların susması ve sağduyunun egemen olmasıyla gerçekleşebileceğine yürekten inanmaktadır.
Bu icerik 1179 defa görüntülenmiştir.