16 Mart 2012
- 2012 yılına kadar Tuzla Tersanelerinde yaşanan kazalarda yaklaşık 147 işçi,
- 31 Ocak 2008 İstanbul Davutpaşa kaçak işyerinde meydana gelen patlama sonucu 23 işçi,
- 3 Şubat 2011 Ankara Ostim OSB’de meydana gelen patlama sonucu 20 işçi,
- 11 Şubat 2011 Kahramanmaraş Afşin kömür sahasında toprak kayması sonucu 10 işçi,
- 24 Şubat 2012’Adana Kozan Baraj inşaatında baraj kapağının patlaması sonucu 10 işçi,
ve son olarak...
11.03.2012 İstanbul Esenyurt AVM inşaatında çıkan yangında 11 işçi hayatını kaybetti.
Kamuoyuna yansıyanlar dışında son on yılda iş kazaları sonucu hayatını kaybeden işçilerin sayısı onbinin üzerindedir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Temsilcisinin ”İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası” nedeni ile düzenlenen bir toplantıda “İnşaat sektöründe her yıl atmışbin ölümcül kaza olmakta ve her on dakikada bir kişi inşaatlarda hayatını kaybetmektedir” söylemi çarpıcıdır. Ülkemizde de özellikle kent içi inşaatlarda; gerek çalışanların güvenliği gerekse şantiyelerin çevresinde yarattığı güvensizlik göz ardı edilemeyecek boyutlardadır. Ülkemizde en büyük sorunlardan biri olan kayıt dışı isdihdam nedeniyle kayda geçmeyen iş kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısını ise tahmin etmek bile çok zordur.
İnsan yaşamına, insan emeğine değer vermeyen bir anlayışın çalışma alanına yansımalarını ibretle izliyoruz. İş sağlığı ve güvenliği konusundaki duyarsızlığa ne yazık ki en fazla inşaat sektöründe rastlamaktayız. Güvenlikle ilgili yapılması gereken harcamalar, gereksiz masraf olarak görülmekte ve işin ciddiyetinden uzak yaklaşımlar tercih edilmektedir. Oysaki tüm dünyada olduğu gibi özellikle emeğe dayalı çalışmanın ve iş gücünün yoğun olduğu ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği üzerinde durulması gereken öncelikli konudur. Ulusal ve uluslararası mevzuatta “iş güvenliği ve sağlığı” ile ilgili düzenlemeler yapılmış olmasına karşın gerekli denetimlerin yapılmaması nedeniyle karşılaşılan iş kazaları kamu vicdanını son derece rahatsız eden önemli bir toplumsal sorun haline gelmiştir.
İş yerlerinin denetimi ve gözetimi devletin asli görevlerindendir. Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanlığı bu anayasal görevini 2004 yılından bu yana özel sektöre devretmek için elinden geleni yapmakta, açılan davalarda verilen kararları etkisiz kılmak için sürekli yasa ve yönetmelik değişikliği yapılmaktadır. Bugün ülkemizde en önemli eksiklik, kamu hizmetinden olan işyerlerinin denetlenmesiyken; iş güvenliği ve iş sağlığı hizmetini yerine getirmeyen kurumlarıyla ülkemizde “sosyal devlet”ten söz edilebilir mi?
İş kazalarında Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsüyüz. Bu istatistiklerden çıkan sonuç; ülkemizde sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşama ve çalışma hakkının olmadığıdır. İnsanın yaşama ve beden sağlığı en temel, evrensel haklarındandır. Devlet bunun teminatı olmalıdır. Bakanlık tüm bu kazaların sonuçlarını birkaç kişiye yükleyerek işin içinden çıkma yolunu tercih etmemelidir. Öncelikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetlenmeyen iş yerlerinde yaşanan iş kazalarının sorumluluğunu kabullenerek, bu alanı özel sektöre devretmek yerine, yeni düzenlemelere gitmelidir. Bu süreçde demokratik katılım yöntemiyle, meslek odaları ile birlikte insana yaraşır işyeri ortamının yaratılması yolları oluşturulmalıdır.
Bu icerik 1425 defa görüntülenmiştir.
|