MART 2025
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 |
 
    Raporlar ve Görüşler
     
    TMMOB MİMARLAR ODASI'NDAN 3 KASIM 2002 GENEL SEÇİMLER ÖNCESİ İKTİDARA ADAY SİYASİ PARTİLERE YÖNELİK GÖRÜŞ VE TALEPLER

    3 Kasım 2002

     

     
    Seçim ortamları, ülke yönetimine ilişkin politikalarının netleştiği dönemlerdir. Umuyoruz ki, 3 Kasım 2002 Genel Seçimleri öncesi söylenenler, tartışılanlar, ülkemizin diğer sorunları ile birlikte, kentsel gelişme, yapı üretimi ve mimarlığa ilişkin daha kapsamlı ve ayrıntılı politikaların geliştirilmesine olumlu katkılar getirsin. Bu ortamda Mimarlar Odası ülkemiz ve meslek alanımıza ilişkin temel görüş ve beklentilerini, iktidara aday siyasal partilere ve kamuoyuna duyurmayı önemli bir görev bilmektedir.

    ÖNCELİKLE BÖLGEMİZDE VE ÜLKEMİZDE BARIŞ !

    Ülkemizde, bölgemizde ve komşu ülkelerle ilişkilerimizde barışın sağlanması ve korunmasını, günümüzde izlenmesi gereken en temel politika olarak görüyoruz. Savaş, baskı ve teröre yol açan her uygulama ve her söylemi reddediyoruz, insanlık dışı buluyoruz. Yeteri kadar acı deneyimlerin yaşandığı bir dünyada ve ülkemizde, insanların artık yeni yıkımlara yol açacak maceralara tahammülü yoktur.

    Günümüzde sıcak savaş tehdidinin sürdüğü komşu Irak'ta, başta ABD olmak üzere tarafların Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uygun hareket etmelerini bekliyoruz. Türkiye Irak halkı ile barış ve dostluk ilişkilerini zedeleyebilecek gelişmelerden özellikle kaçınmalıdır.

    İnsan yaşamı en kutsal değerdir. Ayırımsız herkesin can güvenliğinin sağlanması ve sağlıklı bir yaşam sürdürmesi, en temel insan hakkıdır. Ülkemizi yönetenlerden ve yöneteceklerden, iktidar ve muhalefet partilerinden, sadece biz mimarların değil, milyarlarca insanın bu ortak ve haklı beklentilerini umutsuzluğa dönüştürebilecek her türlü olumsuz girişimden sakınmalarını, güçlerini barıştan yana kullanmalarını talep ediyoruz.

    EKSİKSİZ DEMOKRASİ VE İNSANCA YAŞAM KOŞULLARI SAĞLANMALIDIR

    Temel insan hakları ve demokratik koşulların ülkemizde eksiksiz bir şekilde etkinliğinin sağlanması, Avrupa Birliği veya diğer dış nedenlerden kaynaklanan bir beklenti olmamalıdır. AB'ye girelim veya girmeyelim, Türkiye'de zaman zaman kesintiye de uğrasa ve gerilese de, demokratikleşme süreci halkımızın talepleriyle sürecektir. Halkımızın, çalışanların ayrılmaz bir parçası olan mimarlar, demokratik kuralların ve temel insan haklarının ülkemizde bütünüyle ve eksiksiz bir biçimde uygulanması talebini bir kez daha vurgulamaktadır. Başta 12 Eylül yasaları olmak üzere bütün antidemokratik yasalar kaldırılmalıdır. Siyasal Partiler Yasası, Seçim Yasası, RTÜK Yasası benzeri, demokratik gelişmeyi engelleyen yasalarda gerekli değişiklikler süratle yapılmalıdır. İnsan hakları ihlalleri önlenmeli, sorumluları cezalandırılmalıdır.

    Son yıllarda yaşanan ekonomik krizden mimarlar da ağır bir şekilde etkilenmişlerdir. Çalışan kesimin gittikçe zorlaşan yaşam koşullarında gerekli iyileştirmeler yapılmalı, ücretler insanca yaşamaya elverişli düzeye çıkarılmalıdır. Üretime dayalı ve sosyal adaleti gözeten bir kalkınma politikası ivedilikle uygulamaya konulmalıdır.

    DEVLET TOPLUMSAL SORUMLULUKLARINI TERKEDEMEZ

    Uzunca bir süredir dünyada, devletin toplumsal sorumluluklarını göz ardı eden öncelikle kar ve rantın maksimizasyonunu gözeten politikalar egemen kılınmaya çalışılmaktadır. IMF ve Dünya Bankası kaynaklı "devletin küçültülmesi", "özelleştirme" girişimleriyle ülkemizde varlığını duyuran bu "liberal" politikalar nedeniyle devletin Anayasamızda açıkça tanımı yapılan sosyal yükümlülüklerinin yok sayılması söz konusu olamaz. Böylesi politikaların uygulandığı bazı ülkelerde yaşanan toplumsal sorunlar öğretici örneklerdir. Bütün siyasal partileri, Anayasamızın 3. Bölümünde "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlığı altında belirtilen sorumluluğa eksiksiz sahip çıkmaya ve bu hakları toplum yararına daha da geliştirmeye çağırıyoruz.

    EĞİTİM BİR TİCARET ALANI OLMAKTAN ÇIKARILMALIDIR

    Anayasamız, "Kimse, eğitim ve öğretim haklarından yoksun bırakılamaz" demektedir. Oysa bugün özellikle yüksek öğretimde üniversite giriş sınavlarıyla başlayan ticarileşme sürecinde ödeme gücü olmayanlar yüksek öğretimden dışlanmaktadır. YÖK düzeninde sayıları artan, ancak nitelikleri hızla düşen devlet üniversitelerinin yanı sıra, açılmakta olan özel vakıf üniversiteleri ile, demokratik işleyişten uzak, paranın egemen olduğu bir sistem getirilmiştir. YÖK Yasasında yapılacak değişikliklerle devlet üniversiteleri birer ticarethaneye dönüştürülmek istenilmektedir. Üniversitelerde demokratik yapı ve işleyiş sağlanmalı, eğitimin niteliği uluslararası düzeye getirilmeli, fırsat eşitliği yaratılmalıdır.

    SAĞLIKLI ÇEVREDE YAŞAMA HAKKININ SAĞLANMASI ANAYASAL BİR GÖREVDİR

    Anayasamızın 56. maddesi "herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir" demekte, bu konuda devlete görev yüklemektedir. Gene Anayasamızın 57. maddesinde ise, "devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirler alır" denilmektedir. Bugüne kadar iktidarların gereğini yerine getirmekte başarılı olamadıkları bu Anayasa buyruklarını, en geniş anlamıyla ve toplum yararını öncelikle gözeterek hayata geçirmelerini bekliyoruz.

    MİMARLIK BİR ULUSAL KAYNAK OLARAK DEĞERLENDİRİLMELİDİR

    Yapılı çevrenin üretimi, geliştirilmesi ve korunması bağlamında mimarlığımız, bir ulusal kaynak olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir. Zengin uygarlık mirasına sahip çoğulcu bir kültürel birikimin varolduğu ülkemizde mimarlık, bu kültürel ortama saygılı bir gelişim izlemelidir.

    2003 yılında yürürlüğe girecek GATS uygulamasında hükümetçe verilen taahhütler ve Avrupa Birliği müktesebatına uyum süreci kapsamında yabancı mimarların ülkemizde mesleki faaliyette bulunmalarına geniş olanaklar getirilmektedir. Mimarlar Odası bu doğrultudaki düzenlemelerin karşılıklılık esasına dayanması ve ülkemiz mimarlarının aleyhine varolan eşitsizliğin giderilmesine yönelik bir dizi politikaların ivedilikle uygulanmasının gereğini özellikle vurgulamaktadır. MİMARLIK POLİTİKALARI GELİŞTİRİLMELİDİR

    Çağdaş uluslararası kültürel, mesleki ve bilimsel gelişmelerin ışığında, ülkemiz mimarlarına sadece ülkemizde değil, uluslararası rekabet ortamında da eşit koşullarla yarışabilmelerine olanak verecek destekler sağlanmalıdır.

    Mimarların iş organizasyonu, finansman, vergilendirme vb. açılardan mevcut koşullarının gerekli yasal ve mali desteklerle geliştirilmesi bir devlet politikası olarak ele alınmalıdır. Meslek alanımızda geçerli standart ve normlar uluslararası düzeye getirilmeli ve bu yönde gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

    Ülkemizde mimarlık eğitimi veren üniversite sayısı 26'yı bulmuştur. Toplam mimarlık öğrencisi sayısı ise, 5 000'i aşmıştır. Bu rakamlar AB'deki toplam mimarlık öğrencisi sayısından fazladır. Ancak çağdaş Türkiye'nin daha da fazla mimara ihtiyacı vardır. Önemli olan, mimarlık okullarında niteliğin yükseltilmesinin yanı sıra, üretim içinde mimarların teknik ve yaratıcı gücünden yararlanılacak istihdam olanaklarının yaratılmasıdır. Bu yapılmadıkça, sayısı artan mimarlık okulları yeni sorunlar getirecektir.

    YAPILI ÇEVREDE "NİTELİK"E ÖNCELİK VERİLMELİDİR

    Ülkemizde yapılı çevrenin gelişmesi, nicelik itibariyle belirli bir doygunluk sınırına yaklaşmaktadır. Artık meslek ortamımızda "nitelik" olgusu giderek daha önem kazanmaktadır. Çağdaş tanımıyla "nitelik", sadece pahalı yapılarda aranması gereken ve yüksek maliyetlerle elde edilebilen bir unsur değildir. Öte yandan başarılı mimarlık hizmetlerinin yapılı çevrede niteliği artırdığı ve geniş anlamıyla maliyeti düşürdüğü açıktır.

    YAPILI ÇEVREDE "NİTELİK" MİMARLIKLA SAĞLANIR

    Siyasal iktidarlar, mimarlık mesleğinin yatırımlara, toplum, işveren ve kullanıcı yararlarını optimize ederek ve çağdaş estetik değerler yaratarak nitelik kazandıran işlevini dikkate almalıdırlar. Özellikle proje hizmetlerinde, nihai ürün olan yapının kalitesini göz ardı eden, kısa vadede en ucuza proje elde etmeyi amaçlayan yaklaşımlar terk edilmelidir. Odamız bu yönde getirilecek düzenleme ve uygulamalarda ilgili idarelere yardımcı olmaya hazırdır.

    DEPREME KARŞI KENTSEL YENİLEME UYGULAMALARI GERÇEKLEŞTİRİLMELİDİR

    Sadece yeni yapıların değil, mevcut kentsel yerleşmelerin ve yapı stokunun da gerekli norm ve standartlara uygunluğu sağlanarak niteliği geliştirilmelidir. Özellikle deprem tehdidinin yoğun olarak yaşandığı İstanbul gibi kentlerimiz, böyle bir yaklaşımla yenilenmeli, iyileştirilmeli ve olası deprem hasarlarının azaltılmasına yönelik kapsamlı projeler uygulanmalıdır. Bu doğrultuda yapılacak yatırımlar kişisel rantlara dönüştürülmemeli, toplumsal yararı gözeten, halkın katılımına ve denetimine açık uygulamalar gerçekleştirilmelidir.

    KENTSEL YATIRIMLARDA YOKSUL VE DAR GELİRLİLER GÖZETİLMELİDİR

    Kentsel gelişim ve konut üretiminde devletin sosyal sorumluluğu gereği özellikle yoksul ve dar gelirlilerin gözetilmesine önem verilmelidir. Kentlerde alt yapı ve barınma koşullarının kötü olduğu, kentin diğer semt ve mahallerinden yalıtılmış "varoş"ların veya kent içi yerleşmelerin koşullarını iyileştirici politikalar yerel yönetimlerin yanı sıra merkezi yönetim tarafından da geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Bu, kentsel barışı sağlamanın önemli bir yolu olarak görülmelidir.

    İMAR VE YAPI ÜRETİMİNDE YASADIŞILIK ÖNLENMELİDİR

    Her türlü eksikliğine karşın, imar ve yapı üretimine ilişkin mevcut yasal mevzuatın uygulanmaması, yasa dışı yapılaşmaya göz yumulması, kentlerimizin sorunlarını çözümü gittikçe güçleşen bir duruma getirmektedir. Örneğin, İstanbul'da konutların yüzde 75'inin ruhsatsız olması, gene İstanbul'da nüfusları yüzbinleri aşan yeni yerleşmelerin tamamen plansız ve yasa dışı yöntemlerle ortaya çıkması, siyasal iktidarların sorumluluklarını yerine getirmediklerinin açık birer örneğidir.

    İMAR AFFI ANAYASA İLE YASAKLANMALIDIR

    Sık sık "imar affı" çıkarılması, bütünüyle kaçak üretilmiş yeni kentsel yerleşmelerin sonradan belediyeler kurularak ve "islah imar planları" yapılarak yasallaştırılması, yaygın bir politika haline gelmiştir. Vatandaşları yasa dışı yapılaşmaya özendiren ve bu başıbozuk düzenin rantlarıyla beslenen "gecekondu mafyaları"nın türemesine yarayan böylesi politikalar terk edilmelidir. "İmar affı"nın, kentlere karşı işlenen idari suçların Anayasaca yasaklanmasını talep ediyoruz.

    AYRICALIKLI UYGULAMALAR KALDIRILMALIDIR

    Öte yandan iktidarlar eliyle de, özellikle yabancı sermaye yatırımlarına cazip olanaklar yaratmak gerekçesiyle çıkarılan yasalarla mevcut imar kurallarının geçersiz kılındığı "serbest" bölgeler yaratılmak istenmektedir. İmar kuralları da dahil T.C yasaları ülkemizin her karış toprağı için geçerlidir. Ayrıcalıklı "kurtarılmış" bölgeler yaratılmamalıdır. Geçtiğimiz yasama döneminde çıkarılan "Endüstri Bölgeleri" ve "Teknoloji Bölgeleri Geliştirilmesi" hakkındaki kanunların getirdiği tahribat izlenmeli, bu konuda gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır.

    Kent topraklarının, kıyıların, orman arazilerinin, kamu mülkiyetinde, devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan arazilerin özel kullanımlara devri önlenmelidir. Bu olanaklar kentsel gelişmelerin toplum yararına düzenlenmesi için kullanılmalıdır.

    YAPI YATIRIMLARINDA EKONOMİK RASYONELLİK SAĞLANMALIDIR

    Kentsel altyapı ve yapı üretimi , genel ülke ekonomisi içinde önemli bir paya sahiptir. Bu açıdan kentsel yenileme projeleri de dahil, yapılı çevre için yapılacak yatırımlar birer külfet değil, ekonominin güçlendirilmesine, istihdamın artırılmasına yarayacak olanaklar olarak değerlendirilmelidir. Ancak, dar politik çıkarlar uğruna yapılan ve ekonomik rasyonelliği olmayan yatırımlara olanak verilmemeli, böylesi girişimlerle başlatılmış ve tamamlanamamış yatırımlar en kısa sürede ve zararları en aza inecek şekilde süratle tasfiye edilmelidir.

    KAMU İHALE DÜZENİ GELİŞTİRİLMELİ, ÖZERKLEŞTİRİLMELİDİR

    Kamu eliyle kentsel altyapı ve bina üretimini düzenleyen İhale Kanununda yapılan son değişiklikler, kamu kaynaklarının sorumsuzca tüketilmesine yol açan bir ihale düzenini değiştirmeyi amaçlamaktadır. Böyle bir uygulamayı, Dünya Bankası veya Avrupa Birliği gibi bir dış nedenden kaynaklanıyor da olsa veya sonuçları sınırlı kalsa da, ülkemizde bu alanda üretim koşullarını geliştirici bir girişim olarak görüyoruz. Ancak böyle bir girişimin başarı kazanması siyasi iradenin tutarlı uygulamalarına bağlıdır. Politikacıların, kamu ihalelerini yandaşlarına kaynak aktarmanın bir aracı, kendi seçim bölgelerine gerekli, gereksiz yatırımları yönlendirmenin bir yolu olarak kullanmamalarını bekliyoruz. Kamu İhale Kanununun çağdaş ihtiyaçlara yanıt veren yönleri geliştirilmelidir. Kamu ihaleleri, çıkar çevrelerinin etkilemelerinden bağımsız, özerk bir işleyişle uygulanmalıdır.

    MİMARİ MİRAS KORUNMALI VE YAŞATILMALIDIR

    Ülkemiz, tarihimizden değişik kültürlerin miras bıraktığı zengin bir mimari birikime, bu kültürlerin somut ifadeleri olan kentsel yerleşmelere, yapılara sahiptir. Bazıları uluslararası koruma kapsamına alınmış olan bu zenginliğimizin ne yazık ki giderek tükenmekte olduğunu görüyoruz. Mimari mirasımız ne yazık ki genellikle yönetimler tarafından korunması ve yaşatılması gereken varlıklarımız olarak değil, çürümeye terk edilerek kurtulacakları birer "harabe" olarak görülmektedir. Siyasi partileri bu konuda duyarlı davranmaya, bir daha geri dönmemecesine yitirmekte olduğumuz mimari mirasımızı önemli birer kaynak olarak değerlendirmeye çağırıyoruz.

    KENTSEL GELİŞME, YAPILI ÇEVRE VE MİMARLIKTA BÜTÜNCÜL POLİTİKALAR

    Kentsel gelişme ve yapılı çevrenin üretiminde bugün yönetimler genellikle günlük, parçacı ve yetersiz çözümlere dayanan uygulamaları sürdürmektedir. Getirilmek istenen yeni yasal düzenlemelerin mevcut yetersizlikleri gidermekten uzak kaldığı görülmektedir. Yapı denetimi konusunda 595 ve 601 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ve bu kararnamelerin Anayasa Mahkemesince iptalinden sonra çıkarılan 4708 sayılı yasa bu konuda somut bir örnektir. Keza, geçtiğimiz yasama döneminde İmar ve Kentleşme Yasası ve Yerel Yönetimler Yasası için hazırlanan taslakların geçirdiği değişiklikler, taslakların bu değişikliklere rağmen TBMM'de görüşülememesi, bir başka olumsuz örnektir.

    Bütün siyasal partileri, kentsel gelişme, yapılı çevrenin üretimi ve mimarlık konularındaki politikalarını ayrıntılı olarak gözden geçirmeye çağırıyoruz. Bu amaçla, ülkemiz ve dünya deneyimlerini dikkate alan bütüncül bir yaklaşımla, ilgili bakanlık, kamu kuruluşları, üniversiteler ve meslek kuruluşlarının katılımıyla sürekli bir diyalog ortamı kurulmalıdır. Özellikle Bayındırlık ve İskan Bakanlığının böyle bir ortamın sağlanmasında önemli görevleri olduğunu belirtmek isteriz. İktidarlar, çağdaş yönetimin temel gereği olan yönetişim, şeffaflık, katılımcılık gibi ilkeleri, meslek alanımızda da göstermelik olarak değil gerçekten sonuç alıcı araçlar olarak dikkate almalıdır.

    Mimarlar ve Mimarlar Odası, dile getirdiğimiz bu görüşler doğrultusundaki her girişimi yakından izleyecek, bu doğrultudaki politikaların geliştirilmesine ve uygulanmasına katkıda bulunacaktır.

    TMMOB MİMARLAR ODASI

    Bu icerik 1323 defa görüntülenmiştir.