MART 2025
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 |
 
    Raporlar ve Görüşler
     
    TMMOB Mimarlar Odası 41. Dönem 3. Merkez Danışma Kurulu Sonuç Bildirisi

    22 Mart 2010

    SİYASAL ÇALKANTILARIN YAŞANDIĞI BİR DÖNEMDE 19–20 MART 2010 TARİHİNDE BOLU/ABANT’TA TOPLANAN MİMARLAR ODASI 41. DÖNEM 3. MERKEZ DANIŞMA KURULU KATILIMCILARI AŞAĞIDAKİ SONUÇ BİLDİRGESİNİ KAMUOYUNA SUNMAYI KARARLAŞTIRMIŞTIR.

    Uzunca bir süreden beri bütün dünyada etkisini sürdüren, ülkemizin ve meslektaşlarımızın da doğrudan etkilendiği mali kriz, neo-liberalizmin ideolojik varsayımlarının çürüklüğünü de göstermiştir. Bu artık tarihsel misyonunu tamamlamış bir üretim ve toplumsal sistemin krizidir ve yakın bir gelecekte derinleşmiş toplumsal krizlerle daha büyük yıkım ve acılara yol açması beklenmektedir.

    Küresel kapitalizm içerisine düştüğü bu derin mali kriz ortamı halkımızı ezer iken, birde ülkemizdeki kurum ve kuruluşların kendi aralarındaki çatışma ortamı toplumumuzu germekte, giderek her alanda bir ayrışma süreci yaşanmaktadır.

    Otuz yıldır toplumun üzerine karabasan gibi çöken 12 Eylül yapılanması hukuktan, siyasete kadar hayatımızın tüm alanlarında, kendisini hissettirmeye devam etmektedir. Özgürlükçü, çoğulcu, barışçı, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışı ortak paydasında, hukukun evrensel ilkeleri ve değerleriyle örülmüş yeni bir anayasanın hazırlanmasının, buna bağlı olarak seçim barajlarının kaldırılarak, toplumun bütün kesimlerinin siyasal temsiline olanak tanıyan bir seçim yasasının ve demokratik siyasi partiler yasasının benimsenmesinin ülkemizin öncelikli hedefleri olması gerekmektedir.

    Geleceğin aydınlık Türkiye’sinin en büyük güvencesi kimsenin düşüncesinden, cinsiyetinden, etnik kökeninden ve kültüründen dolayı dışlanmadığı, ötekileştirilmediği bir ülke olma özlemini aklında ve yüreğinde taşıyanların birlikteliğidir.

    Ülkemizde yıllardır süren terörün ve çatışma ortamının sorunları çözmek yerine içerisinden çıkılmaz hale getirdiğini düşünüyor, çatışma yerine dayanışma kültürünün benimsenmesini, bunun da demokratik bir toplum olmanın vazgeçilmez koşulu olduğunu düşünüyoruz.

    Siyasi iktidarın “demokrasi söyleminin” arkasına sığınarak ülkemizi karanlığa ve gericiliğe doğru hızla sürükleme çabaları devam etmektedir. Toplumun bütün örgütlü kesimleri, demokratlar, yurtseverler, devrimciler, baskı altına alınmaya çalışılmakta, çeşitli gerekçelerle ve kurgulanmış iddianamelerle adeta cezalandırılmaktadır ve ülkemiz bir korku imparatorluğuna mahkûm hale getirilmeye çalışılmaktadır.

    Son günlerde Ankara’da TEKEL işçilerinin sürdürdüğü eylem ve bu eyleme karşı hükümetin gösterdiği tepkiler pek çok gerçeğin gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Yıllardır hükümetlerce uygulanan özelleştirme çabalarının bir başarı öyküsü gibi gösterilmesinin arkasında yaşanan trajediler, görmek istemeyenlerin bile görebilecekleri netlikte ortaya çıkmıştır. TEKEL direnişi ülkemizdeki temel mücadele aksının ne olması gerektiğini de bizlere yeniden hatırlatmıştır.

    Bu süreçlerde mimarlık ortamı ve Mimarlar Odası da çok boyutlu bir saldırının hedefi haline gelmiştir. Çıkartılar kanun ve kararnamelerle ülke kaynakları, kıyılar, ormanlar, akarsular, kentsel ve kırsal alanlar küresel sermayenin talanına sunulmaktadır. Bir taraftan serbest mimarlık hizmeti veren bürolar inşaat devlerinin ve yabancı firmaların taşeronlarına dönüşüyor, diğer taraftan TOKİ ve kentsel dönüşüm uygulamalarında olduğu gibi ülke bütününde konut üretimi yandaş ve gerici kadroların eliyle kentsel yağmaya dönüştürülmektedir.

    Elazığ’da geçtiğimiz günlerde yaşanan deprem felaketi deprem gerçeğimizi bir kez daha hatırlattı. Yöneticilerin bildik demeçlerini aynı cümlelerle izledik. Kerpiç konusunda yetkililerce dile getirilenler uzmanlıkları hiçe saymamın bir kanıtı niteliğindedir. Elazığ depreminde suçlu kerpiç değil, üzerlerine düşenleri yapmayanlar ve gerekli önlemleri almayanlardır. Bu tür söylemler, başta İstanbul olmak üzere büyükkent depremleri konusunda bizleri endişeye düşürmektedir. Kentlerimizde, güvensiz, sağlıksız yapı stoku ve yaşam alanları, afet riski altındaki bölgeler öncelikli olmak üzere, ranta dayalı olmayan sağlıklılaştırma politika ve uygulamalarıyla, güvenli yapılara ve yaşam alanlarına dönüştürülmektedir.

    Başbakan ve AKP’li kimi belediye başkanları zaman zaman Mimarlar Odası’nı karalama niteliğinde demeçler vermektedirler. Odamız kamuoyuna kentsel gelişmeyi önleyen, yerel yönetimlerin projelerinin gerçekleşmemesinin sebebi olan bir kurum olarak gösterilmeye çalışılmakta, meslek odalarının etkinliğini azaltacak girişimler ve yasal düzenleme hazırlıkları başlatılmaktadır. Cumhurbaşkanı’nın görevlendirmesiyle Devlet Denetleme Kurulu’nun hazırladığı raporda dile getirilenler, yönetimlerin önümüzdeki dönemde meslek örgütlerine yönelik olarak ne gibi hazırlıklar içerisinde olduğunu göstermekte, yeni yapılanmalara altlık görevi görmektedir.

    TMMOB Mimarlar Odası’nın kamusal sorumluluk ışığında ülke kaynaklarının yağmalanmasına karşı kararlı mücadelesi bertaraf edilmeye çalışılmaktadır. TMMOB Mimarlar Odası’nı teslim alma ve parçalama çabaları hız kazanmaktadır.

    Bu noktada yapılması gereken, bize sunulan seçenekleri radikal bir biçimde reddetmek, örgütlenme ve mücadele özgürlüğümüzü elimizden almaya çalışan siyasal iktidara karşı, TMMOB Mimarlar Odası’nın öz gücü ve odamızın geçmişten gelen devrimci, demokrat mücadele anlayışını öne çıkararak “Mimarlar Odası ve mimarlar toplum hizmetinde” yaklaşımını ve çalışma anlayışının hâkim kılmak hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır.

    Meslek örgütümüzü etkisizleştirmek ve görevlerini yapamaz hale getirmek amacıyla yapılacak her türlü girişime karşılık en önemli dayanağımız kendi gücümüz ve dayanışmamız olacaktır. Odamız bu tür girişimlere karşın, kimseden talimat almadan, arsa ve arazi yağmasına, kentsel talana, kent suçlarına karşı mücadelesini, çağdaşlıktan, bilimden, demokrasiden ve halktan yana tavrını bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da hukuk çerçevesinde sürdürecektir.

    Bu icerik 1429 defa görüntülenmiştir.