MİMARLAR ODASI
UIA-2005 İSTANBUL KONGRESİNE DOĞRU
TÜRKİYE KONGRELERİ
ADANA-ANTAKYA KONGRESİ
SONUÇ BİLDİRGESİ
(25-27.ŞUBAT.2005)
“KÜLTÜRLERİN ORTAK KENTİ ve ORTAK MimarlıkLARı”
Mimarlar Odası’nın 2005 Yılı Temmuz ayında İstanbul’da ev sahipliğini yapacağı Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA)-Dünya Mimarlık Kongresi’ne ulusal katılımın güçlendirilmesi ve aynı buluşmada ağırlıklı olarak ele alınacak “Kentler ve Mimarlık” konusunda ülkemiz gerçeklerine bağlı değerlendirmelerin yurt düzeyinde de gündeme getirilmesi için düzenlenen Türkiye Kongreleri’nden beşincisi 25-27 Şubat 2005 günlerinde Adana ve Antakya’da gerçekleştirildi.
Türkiye’nin farklı yörelerinden ve bölgeden yaklaşık 750 kişilik katılımla gerçekleşen Adana-Antakya kongresinde, Adana, Mersin ve Hatay Valilikleri, Adana Büyükşehir, Mersin Büyükşehir ve Antakya Belediyeleri; Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ile Çukurova Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü’nün yöneticileri ve öğretim üyeleri de öğrencilerle birlikte katılımcılar arasında yer aldılar.
Aynı zamanda “Antakyalı” olan Mardin Valisi Temel Koçaklar’ın kongreye konuk olarak katılması, ve Mardin’deki tarihsel ve kültürel zenginliği yaşatma çalışmalarıyla ilgili bir sunum yapması, iki kentteki “kültürel çeşitliliğin” bir arada düşünülmesini sağlayarak değerli bir katkı getirdi.
TEMA ve OTURUMLAR
Mimarlar Odası’nın Adana ve Mersin Şubeleri ile Antakya Temsilciliği’nin evsahibi oldukları, Kahramanmaraş ve İskenderun temsilciliklerinin de görev aldıkları Adana-Antakya Kongresi’nin teması, bu etkinliklerle ilgili Ulusal Eşgüdüm Komitesi ve Tematik Danışma Kurulu’nca; “Kültürlerin Ortak Kenti ve Ortak MimarlıkLARı” olarak belirlenmişti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla birlikte Adana ve Hatay Valilikleri; Adana Büyükşehir Belediyesi, Mersin Büyükşehir Belediyesi, Antakya Belediyesi ve Antakya Ticaret Odası’nın destekleri, VASCO Turizm ile MAVİ KALE guruplarının da sponsorluk katkılarıyla gerçekleşen kongrenin ilk gün oturumları Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda, ikinci gün oturumları ise Antakya Belediye Meclisi Salonu’nda yapıldı.
UIA ve 2005-İstanbul Dünya Mimarlık Kongresi hakkında genel bilgilendirmenin de yapıldığı Adana-Antakya Kongresi’ndeki vurgu-lamalar, genelde “Kentler ve Mimarlık” konusunda, özelde ise “Kültürlerin Ortak Kenti ve Ortak Mimarlıkları” temasına bağlı olarak, özetle şu saptamaları gündeme getirdi:
“KÜLTÜRLERİN ORTAK KÜLTÜRÜ”
Tarihsel süreçte bu yöredeki kentlerin kazandığı çok kültürlü özgün karakter, yerleşmelerdeki Pagan, Musevi, Hıristiyan ve Müslüman kültürlerin, yine aynı kentteki ortak yaşam ilişkileri içinde birbirlerinden etkilenmeleriyle meydana geldi.
Bu karakteri yansıtan kentsel doku ve kentsel yaşamın gelişim-oluşum süreci ile etnik-sosyal farklılıkların kentsel yaşama yansı-maları da farklı MimarlıkLAR’ın kültürel temellerini oluşturdular…
Öte yandan günümüzde, uygarlık tarihçilerinin önemli bir bölümü tarafından bu gibi farklı kültürlerin yüzlerce yıl “birlikte” yaşayarak oluşturdukları “kent kültürü”nün karakterine “mozaik” denemeye-ceğini belirtilmektedir.
Çünkü tarihsel süreçte ayrı kültürlerin birbirleriyle etkileşim halinde “iç içe” girerek ve hatta kökenlerindeki kimi özgünlükleri de yine birbirleriyle paylaşarak/yaklaşarak, adeta bir “alaşım” oluşturdukları, Anadolu’nun bu anlamdaki uygarlık tanımının da bu nedenle “kültürlerin alaşımı” şeklinde yorumlanabileceği savunulmaktadır.
Mozaiğin zaman içinde “dağılma” olasılığının bulunması; buna karşın alaşımın hem böyle bir “risk”ten uzak olma özelliği hem de kendisini oluşturan farklı kültürleri “içselleştirmiş” bağımsız ve özgün bir kimliği tanımlaması, bu görüşlere özel bir anlam ve değer katmaktadır.
UIA-2005/İstanbul Kongresine ulusal hazırlık için düzenlenen Adana-Antakya Türkiye Kongresi katılımcıları da aynı gözlem ve değerlendirmeleri paylaşarak, kültürel özgünlüklerinin temelinde çok kültürlü yapıları bulunan tarihsel kentlerimizin uygarlık ve yaşam birikimlerine dayalı kimlik karakterlerinin “kültürlerin alaşımı” olarak tanınması ve tanımlanması konusunda fikir birliği içindedirler…
“TİPLEŞEN” MİMARİNİN KİMLİK TAHRİBATI
Ne var ki günümüz kentleşmesinde bu kültürel özgünlük ve zenginlik, mimariye yansımadığı gibi, kentlerin genelindeki yeni görüntü de tarihle bağları kopuk olan “tip peyzaj”lar sergilemektedir.
Özellikle son 30 yıldaki nüfus ve yapı yığılması süreci içinde ortaya çıkan kent-mimarlık ayrışmasının nedenlerini irdelemek kentlerimizin yeniden kimlikli ve çağdaş bir yapılanmaya kavuşabilmesi için ivedi önem kazanmıştır.
Son 10 yılda kentlerin etrafını kuşatan belde belediyelerine yasa ile verilmiş olan bağımsız imar haklarının ortaya çıkardığı dengesiz yapılaşma kaosu da bu ayrışmayı kalıcı ve sürekli kılmaktadır.
Adana çevresinde, Çukurova’da ve Mersin’de 1960’larda başlanan bölgesel planlama çalışmaları son 20 yılda tamamen terkedilmiştir. Bu durum, havzadaki çok sayıda belediyenin sadece kendi sınırları içinde, geneli gözetmeden imar ve planlama kararları üretmelerinden kaynaklanmaktadır.
ADANA
Özellikle Adana’daki “Yeni Adana” süreciyle doruğa çıkan “Eski Kent-Yeni Kent” rekabetinin kentsel kimlik ve yaşam açısından tartışılması önem kazanmaktadır.
Kongre katılımcıları, bu rekabette eski kentin ihmal edilmesi, tarihi merkezin (Tepebağ) çöküntü bölgesi olmaya terk edilmesi ve kimlik açısından kişiliksiz bir yeni yerleşme yaratılmasının “kentsel dönüşüm” olarak tanımlanmasının da mimarlık ve şehircilik ilkelerinin inkarı anlamına geldiği saptamasını yaparak, kentsel büyümelerde “bütüncül planlama ilkelerinin” terk edilmemesi gereğini vurgulamaktadırlar.
Bu bağlamda örneğin Yeni Adana’daki günübirlik alış veriş, kültür ve sosyal işlevli mekanların, bağımsız “çarşı alanları”nda özel olarak tasarlanmış “kentsel buluşma merkezleri”nde, rekreasyon bölgeleriyle ilintili “toplumsal hizmet odakları”nda çözümlenmesi yerine, konut amaçlı yapı bloklarının zemin katlarında düşünülmüş olması sadece mimari ve kentsel peyzaj açısından değil, “yaşama kültürü” açısından da “yabancı” bir yerleşimin yaratılmasına neden olmuş; kent genelinde bir tür “kimlik çatışması” yaratılmıştır.
MERSİN
Mersin kıyı kuşağında Türkiye’nin en yoğun ikinci konut yapılaşması; en uzun “kıyı apartmanlaşması”nın yaratılmış olması, sosyal gereksinmelerin mimariye ve kentsel çevreye çarpık yansımaları açısından da önemli bir örnektir.
Ayrıca, 100 yıl önceki liman kenti izlerinin ve bunlarla bütünleşmiş eski liman yapıları ile sivil mimari örneklerden elde kalanların, kentsel doku içinde algılanabilir konumlarını giderek yitirmelerine neden olan modern yapılaşma dokusunun da “kent ve mimarlık” açısından sorgulanması gerekmektedir.
İSKENDERUN
Benzer şekilde İskenderun’da da bu kentin Büyük İskender tarafından kurulmuş ve “İskenderiye” ile birlikte antik çağın iki “Alexandr”ından biri olduğunu çağrıştıracak hemen hiçbir kimlik öğesinin bulunmuyor olması, giderilmesi gereken bir ihmal olarak görülmektedir. Bu konuda kentin arkeolojik kimliğini vurgulayacak bir kentsel tasarım çalışması önerilmekle birlikte, İskenderun’daki yeni yapılanma düzeninin de eski bir kıyı yerleşimi olma özelliğini gözetecek şekilde yeniden ele alınması katılımcıların ortak dileğidir.
KAHRAMANMARAŞ
Kongre gündemindeki diğer kentimiz Kahramanmaraş’la ilgili değerlendirmelerde ise özellikle “geleneksel değerler” ile “modern kentleşme” arasındaki çatışmaların sadece “rant” baskısından kaynaklanmadığı; toplumdaki mimarlık ve kentleşme anlayışında da “geçmişin gözetilmesi kültüründen uzaklaşılmış olması”nın bu çatışmada payı bulunduğu saptanmıştır.
Aynı saptamalar ışığında, “kent ve mimarlık” buluşması için meslek insanlarıyla kamu yöneticilerinin yanısıra, aydınlara, düşünürlere ve toplumsal gelişmede etkili diğer kesimlere de görev düşmekte olduğu, geleneksel değerlerini yaşatma çabasını yükselten Kahramanmaraş örneğinin kongreye kazandırdığı sonuçlardır.
ANTAKYA
Antakya’da, arkeolojik potansiyelin yüksek olduğu kentsel yerleşim ve gelişme alanlarını paylaşan belde belediyelerinin izin verdiği yoğun yapılaşmanın getirdiği tahribat, kentin tarihsel kimliğini yok etmekte ve SİT kararlarıyla korunan eski dokuyu da “algılanamaz“ kılmaktadır.
Kentteki çağdaş yaşamın ve modern gereksinimlerin, tarihi SİT içinde değil; sadece yeni gelişme bölgelerinde yoğunlaşmasının yanlışlığı, kongrede önemle dile getirilmiştir. Oysa Antakya kentsel Sit alanı, yeni gelişme bölgesindeki Atatürk Caddesi’nde ortaya çıkan “nitelikli ve prestijli ticaret ve sosyal yaşam” mekanlarını içerebilecek niteliklere sahiptir. Bu anlamda, 7 m. altında antik Roma dönemi caddesi bulunan ve binyılların tarihsel kent arteri özeliğini taşıyan Kurtuluş Caddesi’nin aynı işlevlerle yaşatılarak canlandırılması; bunun da tüm kent halkının ve özellikle de yerli esnafın özendirilerek gerçekleştirilebilecek bir “tarihe dönüş” kampanyasıyla yaşama geçirilmesi önerilmektedir.
Antakya Belediyesinin, bu saptamadan hareketle, Atatürk Caddesi için öngördüğü “yenileme ve düzenleme” amaçlı “kentsel dönüşüm” projesinden daha öncelikli olarak, tarihi Kurtuluş Caddesi’ni kentin en canlı, işlek ve yaşamla buluşturulmuş bir “kültür ve ticaret koridoru” haline getirecek projelere ağırlık ve önem vermesi, katılımcıların ortak dileğidir.
KATILIMCILARIN ÇAĞRISI
Adana-Antakya Kongresi katılımcıları da bu saptamalar içinde; yaklaşık 5 yıl önce yine Mimarlar Odası tarafından İçişleri Bakanlığı’nın katılımıyla Antakya’da düzenlenen Dünya Mimarlık Günü toplantısı kararlarını yeniden anımsatmayı uygun görmektedirler. 30 Eylül 2000 tarihli toplantının sonuçları arasında yer alan aşağıdaki değerlendirmeler, Adana-Antakya Kongresi sonuç bildirgesinin de “çağrı”sı olarak yinelenmektedir.
1) Kentlerimiz Mimarlıkla Yeniden Bütünleşmelidir: Son 50 yılda yaşanan yozlaşma, sadece fiziksel yaşam çevresini değil, bunun ötesinde 'kimlikli bir gelecek' hedefini de ulusal ve küresel ölçekte olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu nedenle kentlerimiz binlerce yıllık kültürel kazanımlarla elde edilen şanslarını daha fazla yitirmeden, mimarlıkla yeniden buluşmalı, kentsel-kültürel-doğal mirası göz ardı eden ve imar rantını mimarlığa tercih eden politikalardan kendilerini arındırmalıdırlar.
2) Ortak Kimlik bir 'Kültürler Alaşımı'dır: Türkiye'nin kültürel zenginliğinin sadece bir 'mozaik' değil, aynı zamanda bir 'alaşım' olması nedeniyle; her türlü sosyal ve kültürel gelişme ve kalkınma politikalarına 'temel tarihsel gerçek' olarak yön vermesi beklenmelidir.
Farklı inanç ve kültürlere sahip yurttaşlardan oluşan ve Türkiye'yi "vatan" yapan 'Anadolu insanı'nın 'ortak kimliği'ni de bu ''kültürel alaşım'ın köklü ve zengin uygarlık birikimleri yaratmaktadır. Ortak esenliğimizin güvencesi ise 'kültürlerin tarihsel dostluğuyla yapılanan' bu alaşımın bütüncül ve güçlü dokusudur.
Nitekim, yine Antakya’da, kimi kiliselerin bile Hıristiyan dini mimarisini yansıtan yapılarda değil de Müslüman halkın da kullandığı geleneksel konutlarda faaliyet göstermeleri; cami, kilise ve havraların yan yana olmalarının ötesinde adeta “kol kola” bir konumda kentsel dokuda yer almaları, bu değerlendirmenin mimari ve mekansal tanıkları olarak da önem taşımaktadır.
3) Antakya Korunarak Yaşatılmalıdır: Antakya'daki en önemli sorun ise kentin 'çok sayıda belediye' yönetimiyle imar açısından adeta 'parçalanmış' olmasıdır. Kentin tarihsel-çevresel bütünlük içinde planlanarak korunması ve gelişmesi önünde birinci derecede engel ve sorun oluşturan bu karmaşa bir an önce giderilmelidir.
Bölgedeki ve ülkedeki tüm kentlerimizin, “kimlik ve gelecek” arayışları açısından da yaşamsal değer taşıyan bu etkinliğin gerçekleşmesi için önemli ve içten desteklerini esirgemeyen Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, Adana ve Hatay Valiliklerine, Adana ve Mersin Büyükşehir Belediyelerine, Antakya Belediyesi ile Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’na, katkıda bulunan diğer kurumlarla birlikte “sponsorluk” desteklerini esirgemeyen sektör temsilcileri ile tüm katılımcılara teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Meslektaşlarımızın yanı sıra, “kentler”in ve “mimarlık kültürü”nün geleceği konusunda duyarlı tüm kesimleri önümüzdeki Kocaeli (İzmit) ve Ankara Kongrelerine katılmaya davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyururuz.
MİMARLAR ODASI
Bu icerik 2295 defa görüntülenmiştir.