MART 2025
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 |
 
    Haberler
     
    ACE Konferansı’nda Mimarlar Yöneticiler ve Politikacılarla Buluştu

    17 Nisan 2008

    Yapılı çevre kalitesinin Avrupa’da sürdürülebilir büyüme ve gelişme için yaşamsal önemde olduğunu vurgulamayı ve mimarlık mesleğini AB gündeminde daha öncelikli bir konu haline getirmeyi amaçlayan Avrupa Mimarlar Konseyi (ACE) 10 Nisan 2008’de Belçika-Brüksel’de “Geleceği Tasarlamak: Pazar ve Yaşam Kalitesi” temalı bir konferans düzenledi. Mimarları politikacılar, merkezi/yerel yöneticiler, ekonomistler ve siyaset bilimcilerle biraraya getiren program sayesinde mimarlık mesleği Avrupa’nın politik ve ekonomik gündeminde yer buldu. Avrupa Komisyonu Başkanı José Manuel Barroso’nun himayesinde gerçekleştirilen konferansta, sürdürülebilir gelişimin toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutları ve tüm bu boyutların kesişimindeki kültürel boyut ana oturumları oluşturuyordu.

    ACE’nin son iki dönemi boyunca çalışmalarını sürdürdüğü konferansın açılış konuşmasını yapan ACE’nin önceki dönem Başkanı Jean-François Susini, mimarlığın yalnızca binaların yapılmasından ibaret olmadığını ve doğrudan sosyal, ekonomik, çevresel ve kültürel etkileşime sahip olduğunu vurgulayarak, konferans temalarının da bu yaklaşımla oluşturulduğunu ifade etti.

    Onun ardından Barroso’yu temsilen açılış konuşması yapan Avrupa Komisyonu’nun İdari İşler, Bütçe ve Yolsuzlukla Mücadeleden Sorumlu Başkan Yardımcısı Siim Kallas, Avrupa Komisyonu’nun kendi binalarının yapılmasında güncel olarak izlediği politikalar hakkında bilgi verdi. Brüksel’deki AB binalarının bulunduğu AB Kurumları Bölgesi’nin (European Quarter) genelinin belirli bir özellik içermeyen, gri ve sıkıcı binalardan oluştuğunu ifade eden Kallas, halbuki Brüksel’in AB’nin merkezi olması açısından önde gelen Avrupa kentlerinden biri olması gerektiğini belirtti. Bu kapsamda, yeni bir yapılaşma vizyonu izlemeye karar veren Avrupa Komisyonu, AB kurumlarının binalarını içeren Yasa Caddesi (Rue de la Roi) bölgesinin yenilenmesi ve boş alanlara yeni yapıların inşa edilmesini öngören bir uluslararası yarışma sürecine girdi. Geçen hafta AB Resmî Gazetesi’nde yayınlanan yarışma çağrısına göre, şu anda 170.000 m2’lik bir alanı kapsayan AB Kurumları Bölgesi 400.000 m2’lik yeni bir yoğunluğa kavuşacak. Buna göre, proje önerilerinin Mayıs 2008’e kadar gönderilmesi bekleniyor. Bunun ardından belirlenecek kısa listeye göre Haziran 2008’de projeler son haline getirilecek ve Kasım 2008’de seçim süreci sonuçlanacak.

    Kallas’ın yaptığı konuşmadaki en önemli bölüm Komisyon’un özellikle kendi yapılarında izlediği ve kamusal açıdan örnek oluşturmasını beklediği Yapı Politikası ilkeleri oldu. Buna göre Komisyon, yeni yapılarında aşağıdaki ilkeleri dikkate alıyor:

    • Özellikle yarışma mekanizması kullanılarak, AB kurumlarının yüksek kalitede binalar elde edilmesi yoluyla kamusal açıdan örnek projeler oluşturmak;
    • Ofis, konut ve ticari işlevler arasında denge sağlayacak bir şekilde kentsel çevreyle bütünleşmek;
    • Rahat, güvenli ve sağlıklı çalışma mekânları üretmek;
    • Engellilerin kolaylıkla ulaşabileceği mekânlar oluşturmak;
    • Ofis binalarına yakın bir konumda, yüksek kalitede sosyal altyapı hizmetleri sağlamak (Avrupa okulları, kreşler ve okul sonrası çocuk eğitim merkezleri gibi);
    • Sürdürülebilir malzemeler ve enerji verimliliğini dikkate alan tasarımların kullanılması, toplu taşım ağlarının geliştirilmesi ve binaların yönetimi için yeni stratejiler geliştirilmesi yoluyla Komisyon yapılarının karbon ayak izini mümkün olan en alt seviyeye çekmek.

    Komisyon’un kendi yapılaşmalarında şu ana kadar bu ilkeleri bütüncül olarak uygulamaya geçirebildiğini söyleyemesek de, özellikle çok büyük ölçekteki yeni Avrupa Kurumları Bölgesi projesi bu konunun değerlendirilebilmesi için büyük önem taşıyor. Bu bölgenin yeniden yapılandırılması kapsamında izlenecek yarışma, proje ve inşaat süreçleri boyunca kamu sektörünün kentin gelişimi için örnek projeler üretmesi tartışması sürecek.

    Bu konuşmaların ardından Tematik Açılış Konuşması’nı yapan İtalya Svizzera Üniversitesi Mimarlık Akademisi’nden İnsan Ekolojisi Profesörü Riccardo Petrella, günümüz kentlerindeki insanların yalnızlık, endişe, sıkıntı ve yoksulluk duygularıyla birlikte yaşadığına vurgu yaparak, bu böyle sürerse kötü bir gelecek senaryosunun bizleri beklediğini ifade etti. Kentle ilgili kararların küçük bir azınlık tarafından alındığını, halbuki kentte yaşayan herkesi bir şekilde bu sürece katmak gerektiğini söyleyen Petrella, kent politikalarının merkezine kentlileri almak yerine, günümüzde uygulanan kent politikalarında esas amacın kısa vadede kâr yapmak olduğunun altını çizdi. Kamu-özel ortaklığı gibi maksimum kâr amacı taşıyan sistemlerin kentliler ve kentlerin biraraya gelmesini engelleyecek sistemler olduğunu düşünen Petrella, kamu-özel ortaklıklarından vazgeçilmesi ve “kamu-kamu ortaklığı” peşinde koşulması konusunda çağrı yaptı. Petrella’ya göre politikacıların yeni bir toprak mülkiyeti tanımı getirmeleri ve bu tanımın maksimum kâr getiren özel mülkiyet anlayışıyla değil, kamusal mekânları kentlilerin kullanımına yeniden açacak bir anlayışla yapılması gerekiyor.

    Petrella’nın konuşması konferans izleyicileri arasında heyecanla takip edildi. Özellikle güncel bir konu olan kamu-özel ortaklıklarına karşı çıkışı, kentin topluma ait olması gerektiğini düşünen büyük bir grup tarafından alkışlarla desteklendi. Avrupa’nın pek çok kentinde büyük ölçekli projelerin gerçekleştirilmesi için kullanılan kamu-özel ortaklığı mekanizmaları, kentsel alanların özelleştirilmesi, proje sürecinin mimarların kendi alanlarıyla ilgili katkıları tam olarak vermelerine izin vermemesi ve kalitede düşüşe neden olması nedenleriyle, uzun bir süredir hem ulusal meslek örgütleri hem de Avrupa çapında ACE tarafından da eleştiriliyor. Ülkemizde de büyük ölçekli kentsel dönüşüm projelerinde son dönemlerde tercih edilmeye başlanan kamu-özel ortaklıkları benzeri çeşitli mekanizmalar da benzer olumsuzlukları beraberinde getiriyor.

    Sosyal Boyut: Mimarlık ve Sosyal Uyumdaki Rolü
    Açılış konuşmalarının ardından konferansın, mimarlığın sosyal boyutuyla ilgili olarak düzenlenen ilk oturumunda Avrupa Parlamentosu Bölgesel Kalkınma Komitesi Başkan Yardımcısı Jan Olbrycht bir tematik sunuş gerçekleştirdi. Olbrycht’in sunuşunun en önemli mesajı, Avrupa Komisyonu’nun bir kent politikası olmamasından hareketle, kentsel politikanın bölgesel kalkınma, ulaşım, çevre ve benzeri başlıklar altında ayrı ayrı ele alınan dallarının biraraya getirilerek kendi başına bir Kentsel Politika alanı oluşturulması çağrısıydı.
    Vatandaşların katılımının yerel bir sorun değil, bölgenin ortak sorunu olduğunu dile getiren Olbrycht, bölgenin kalkınması için kullanılan yapısal fonlarda ulaşım, konut, enerji ve benzeri kentsel gelişimi destekleyecek konuların daha çok kullanılabilmesi için yasal çerçevenin değiştirilmesi konusunda girişimlerin sürdüğünü de ekledi. Avrupa’nın geleceği için kentsel yaşam kalitesinin hayati önemde olduğunun altını çizen Olbrycht, artık bu konuda somut projeler ve stratejiler geliştirmenin vakti geldiğini belirtti.

    Bu oturumda düzenlenen “Mimarlar ve Liderler Birlikte Nasıl Daha İyi Çalışabilirler?” başlıklı panelde yapılı çevrenin oluşturulmasında mimarlar ve politikacılar arasında işbirliği kurmanın yolları tartışıldı. Torino Belediye Başkan Yardımcısı ve Avrupa Canlandırma Alanları Ağı Başkanı Ilda Curti AB yapısal fonlarından yararlanarak Torino’nun eski endüstriyel kent merkezini bir kültür merkezine dönüştürmek üzere nasıl yenilediklerini ve canlandırdıklarını anlattı. Bu konuda mimarların rolünün çok önemli olduğunun altını çizen Curti, mimarlar ve politikacıların yaklaşımları arasında bir orta yol bulmanın şart olduğunu ifade etti. Fransız mimar ve kent plancısı Françoise Favarel kentin planlanmasının özel sektör aktörleri, kamusal ve politik aktörler, mimarlar, plancılar ve tasarımcılar arasında bir etkileşimden doğması gerektiğini ve bu nedenle tüm bu taraflar arasında ortak bir kentsel kültür geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Bunun için, örnek projelerin kullanımının önem kazandığını da ekledi. Birleşik Krallık Topluluklar ve Yerel Hükümet Departmanı’nın Göçten Sorumlu Genel Müdürü ve Toplum Araştırmaları Profesörü Mark Kleinman hükümetlerinin genel politikalarında kentlerin yer almasını önemsediğini belirterek, belirli bir standartta yaşam kalitesi getirmeyecek yeni yapıların yapılmasına mutlaka karşı çıkılması gerektiğini belirtti. Kentlerin, farklı altyapıdan gelen vatandaşların birarada yaşamasını sağlayacak yerler olması gerektiğini söyleyen Kleinman, Birleşik Krallık’ta yapılan güncel bir ankete göre ülkede yaşayan insanların % 80’inin sosyal uyum içinde olduğuna inandığı bilgisini vererek, bunun önemli bir başarı olduğunun altını çizdi.

    Ekonomik Boyut: Pazar ve Yapılı Çevrenin Kalitesi
    Ekonomik boyutla ilgili oturum Harvard Üniversitesi’nden Kamu Politikası Profesörü Richard Parker’ın büyük ilgi uyandıran tematik sunumu ile başladı. Parker, mimarlığın temel paradoksunun demokrasi ve pazar arasındaki gerilimden kaynaklandığını ve her iki bağlamdaki çıkarların ortak fayda sağlayacak yapılı çevrenin oluşturulması konusunda birbiriyle çatıştığını ifade etti. Avrupa’daki yapılaşma faaliyetlerinin büyük bir bölümünün kamu tarafından gerçekleştirildiği gözönüne alındığında kamusal önlemler ve örneklerin büyük öneme sahip olduğunu hatırlatan Parker, gerçekçi bir çözüme ulaşılabilmesi için toplumsal amaçlar ve istekler ile siyasi iradenin biraraya gelmesi gerektiğini belirtti. Parker’ın gündeme getirdiği en önemli konulardan biri, yapılı çevrede “maliyet ve yarar” analizinin yalnızca parasal olarak değerlendirilemeyeceği, yapılı çevre kalitesinin çok farklı bileşenleri olduğu ve insanların her zaman ekonomik modellerdeki öngörülere göre davranmadıklarını vurgulanması oldu.
    Ekonomik boyutu ele alan oturumda yapılan panel “Rekabet ve Sürdürülebilir Kalkınma Arasında Denge Sağlanması” başlığını taşıyordu. Panelin ilk konuşmasını yapan Polonya Altyapı Bakanlığı Müsteşarı Mimar Olgierd Dziekonski kentleri aslında ödedikleri vergiler aracılığıyla vatandaşların inşa ettiklerini, buna karşılık hakettikleri kaliteyi elde etmediklerini söyleyerek söze başladı. Dziekonski, kamu sektörünün büyük ölçüde yasa ve yönetmelikler yapma misyonuyla anıldığını, halbuki bunun ötesinde kamu otoritelerinin birer bilgi platformu ve paylaşım ağı olarak görev yapmaları, farklı taraflar arasında koordinasyon sağlamaları, insan ihtiyaçlarına cevap veren standartlarla ve örnek projelerle öncü rol oynamaları ve kaynakları gerçekten ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirmeleri gerektiğini belirtti. Avrupa Girişimciler ve Konut Müteahhitleri Birliği Başkanı Jaroslaw Szanajca rekabetin maliyet üzerinden yürüyen bir süreç olduğunu ve bu atmosferde çoğu zaman müteahhitlerin ve girişimcilerin toplumsal sorumluluklarının farkında olmadıklarını belirterek, mimarın bütün bir süreçte toplumsal sorumluluk adına bir koordinasyon görevi üstlenmesi gerektiğini ifade etti. Avrupa Yatırım Bankası Projeler Müdürlüğü Direktör Yardımcısı Mateu Turro Calvet, bankalarının kentsel projeler, yenileme ve canlandırma projeleri için finansman sağladığını hatırlatarak, konuyu bankacı perspektifiyle değerlendirdi ve kendileri açısından projenin niteliğinin ekonomik parametreler dışında değerlendirilmesinin çok zor olduğunu ifade etti. Calvet’nin konuşmasının ardından izleyicilerin görüş ve sorularında, “bugün yap, yarın öde” anlayışıyla inşaatlar yapılması ve mülk edinilmesinin risklerinin altı çizildi, ayrıca ihale ve finansman prosedürlerinde maliyet ve kalite kriterlerinin beraberce kullanılması konusunun önemi bir kez daha vurgulandı. Böylece aslında bu oturum mimarların bankacılar ve müteahhitlere mimari kalite ve maliyet değerlendirmesi arasındaki denge konusunda mesajlar verdikleri bir oturum oldu.

    Leipzig Şartı ve Geleceğe Yönelik Perspektifler
    “Avrupa Siyasi Gündemi – Leipzig Şartı ve Yapılı Çevre Kalitesi” temasıyla düzenlenen özel oturumda şart metnini yayınlayan AB Dönem Başkanlığı olan Almanya Ulaşım, Yapı ve Kentsel İşler Federal Bakanlığı’ndan Parlamento Üyesi Ulrich Kasparick ve şu andaki AB Dönem Başkanı Slovenya Çevre ve Mekânsal Planlama Bakanı Janez Podobnik konuyla ilgili güncel durum ve gelişmeleri aktardılar. AB ülkelerinin kentsel gelişim ve bölgesel uyumdan sorumlu bakanlarının Leipzig’de 24-25 Mayıs 2007’de gerçekleştirdikleri gayriresmî toplantıda kabul edilen Leipzig Şartı , Avrupa kentlerinde sürdürülebilirliği sağlamak için izlenmesi gereken ilkeleri sıralıyor. Leipzig Şartı, daha önce kabul edilen Kasım 2004 tarihli Rotterdam Kent Müktesebatı ve Aralık 2005 tarihli Bristol Mutabakatı’nın bir devamı olmasının yanı sıra, özellikle mimari kalitenin sürdürülebilir kentlerin oluşturulmasındaki rolünü vurgulaması ve hükümetleri bu faktörü dikkate almaya çağırması açısından önem kazanıyor.

    Dönem Başkanlığı yetkilileri, gelecekte yalnızca sürdürülebilir kentlerin rekabetçi olacağının ve bu nedenle Avrupa’da bütüncül kentsel gelişme politikaları geliştirmenin olmazsa olmaz bir koşul olduğunun farkında olduklarını belirttiler. Kentsel boyutu ulusal gelişme politikalarının bir parçası haline getirdiklerini söyleyen Almanya ve Slovenya yetkilileri, Leipzig Şartı’nın bu amaçla politikacıların mimarlar, diğer ilgili meslek disiplinleri, hükümet dışı organlar, sanayi, araştırmacılar ve vatandaşlar arasında koordinasyonu sağlama, üye devletler ve Avrupa kurumları arasındaki diyalogda süreklilik oluşturma, yapılı çevrede enerji verimliliği için koordinasyonu geliştirme ve bölgesel planlama konusunda eşgüdümü sasğlama gibi hedeflerinin takipçisi olacaklarını bir kez daha teyid ettiler.

    Leipzig Şartı’nın orijinaline ulaşmak için: www.mo.org.tr/UIKDocs/leipzigsarti.pdf

    Çevresel Boyut: Yapılı Çevrede Sürdürülebilirlik
    Mimarlığın çevresel boyutunu ele almayı amaçlayan bu oturum, ARUP Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Lideri Gary Lawrence tarafından yapılan bir tematik sunumla açıldı. Dünya genelinde 70 ofise sahip ARUP adına sürdürülebilir kentler hakkında danışmanlık hizmeti veren Lawrence, yapılı çevrede sürdürülebilirliğin yalnızca yeni yapılarla sınırlı kalarak elde edilemeyeceğini, kentsel yenileme ve mevcut yapı stokunun sürdürülebilir hale getirilmesinin hayati olduğunu vurgulayan bir sunum yaptı. Lawrence, aynı zamanda dünyadaki ilk sürdürülebilirlik odaklı belediye planının oluşturulmasını öngören “Sürdürülebilir Seattle’a Doğru” programının da liderlerinden biri. Bu program kapsamında yerel ve bölgesel hükümetler, özel sektör temsilcileri ve toplum temsilcileriyle biraraya gelerek ortak bir gündem oluşturuyor; bölgeye komşu diğer bölgelerle iletişim ağları geliştiriliyor; liderler, vatandaşlar, plancılar, müteahhitler ve akıllı gelişimde yer alan tüm meslek adamları için kamusal diyalog, kentsel planlama ve tasarım, atıklar, enerji, gıda güvenliği, ulaşım gibi pek çok konuda eğitim programları sunuluyor.

    Bu oturumda düzenlenen panel katılımcıları arasında Brüksel Başkent Bölgesi Bakanı Charles Picqué, Avrupa Parlamentosu kentsel Konut Ortak Çalışma Grubu Başkanı Jean-Marie Beapuy, Macaristan’ın Baş Mimarı Eva Beleznay ve İsveç Götenburg Belediye Başkan Yardımcısı Anneli Hulthén bulunuyordu. Panelistlerin konuşmalarındaki temel vurgu “Avrupa’nın güçlü ve içinde iyi bir şekilde yaşanacak bölgelere ve kentlere ihtiyacı olduğu” ve bunun için kent ve çevreyle ilgili tüm eylemlerin (konut, toplu taşıma, gençler için planlama, düşük enerjili yapılar, çöküntü alanlarının yeniden canlandırılması, ihalelerin çevreye duyarlı kriterler içermesi vs.) ortak bir strateji kapsamında “bütüncül bir yaklaşımla” yürütülmesi gerektiği oldu.

    Seattle programı hakkında kapsamlı bilgiye ulaşmak için :www.sustainableseattle.org

    Kültürel Boyut: Kentsel Gelişimde Yapı Kültürünün Rolü
    Mimarlığın sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarının kesişiminde yer alan kültürel boyutunu ele almayı amaçlayan oturumda “Dengeli bir Kentsel ve Mekânsal Gelişim İçin Yapı Kültürü” başlığını taşıyordu. Panel konuşmacıları arasında yer alan Avrupa Komisyonu Eğitim ve Kültür Genel Müdür Odile Quentin AB Sosyal Uyum Politikası (territorial cohesion) ve yapısal fonlarında mimarlığın artık ayrı bir başlık olarak ele alınması gerektiği düşüncesinde olduğunu ifade etti.

    Rotterdam’daki Berlage Enstitüsü’nün Müdürü ve Avrupa Mimarlık Politikaları Forumu’nun (EFAP) Başkanı Rob Docteur, mimarlık ve pazar arasındaki ilişkiyi sorgulamak için iki soru üzerinde yoğunlaşmamız gerektiğini söyledi: “Mimarlık pazar oluşturabilir mi?” sorusuna karşılık Docteur, Rotterdam kentinde adayı ana karaya bağlayan Erasmus Köprüsü’nün yapılmasının ardından ada üzerinde pekçok gelişimin teşvik edilmesi ve böylece mimarlığın pazarı desteklemesini örnek olarak verdi. “Pazar mimarlık oluşturabilir mi?” sorusunun ardından ise, mimarlık yayınlarında çoğunlukla örnek yapılar olarak okullar ve konutlar gibi yapı türlerinin yer aldığına, bununla birlikte alışveriş merkezleri gibi pazarın doğrudan ürünü olan yapıların bu yayınlarda fazlaca yer bulmadığına dikkat çekti. Dolayısıyla mimarlığın pazar üretebileceğini, pazarın ürettiği mimarlığın ise ancak belli bir kapsamda değerlendirilebileceğini belirtmiş oldu.

    Hollanda’nın A10 Mimarlık Dergisi’nin Editörü Hans Ibelings dinamik yapı endüstrisi ile mimarlık kültürü ve kalitesinin eşit hızda ilerlemediği ana fikri üzerinde durdu. Bu anlamda, yapı sektörü ve endüstrisinin başarısının üretilen yapı miktarı ve çeşidiyle ölçülebileceğini, fakat mimarlık kültürünün gelişmesi ve yapılı çevre kalitesinin elde edilmesinin birçok farklı faktöre bağlı olduğunu hatırlattı. Dolayısıyla yapı üretimindeki canlılığın, yapı kültürünün iyi olduğu anlamına gelmediğini vurguladı. Fransa Kültür ve İletişim Bakanlığı Mimarlık Müdürü Jean Gautier kültürel çeşitliliğin mimari çeşitliliği de beslediği tespitinde bulunarak, yeni binaların yapılması kadar mevcut dokunun yenilenmesinin de sürdürülebilir gelişme için şart olduğunu ekledi.

    ACE Konferansı: Sonuçlar ve Gelecek Vizyonu
    Konferansta yapılan konuşmalar ve değerlendirmelerde öne çıkan mesajlar kısaca şöyle özetlenebilir:

    • Gerek Avrupa genelinde gerekse ulusal ölçekte mimarlık, kent ve yapılı çevre kalitesi konularının temel bir politika olarak ele alınması gereği;
    • Kamunun yapılı çevre kalitesinin geliştirilmesindeki öncü rolü ve örnek kamu projelerinin önemi; kamu otoritelerinin birer bilgi platformu ve paylaşım ağı olarak görev yapmaları, farklı taraflar arasında koordinasyon sağlamaları, insan ihtiyaçlarına cevap veren standartlarla ve örnek projelerle öncü rol oynamaları ve kaynakları gerçekten ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirmeleri gereği;
    • Yapıların ve yapılı çevrenin kalitesinin ekonomik parametrelerle değerlendirilemeyeceği; mimarlık ve inşaat hizmetlerinin alımında niteliğe bağlı kriterlerin kullanılmasının gereği;
    • Kentle ilgili kararlarda, politikacılar ve yönetimlerin farklı meslek grupları ve toplumla diyalog içine girmesi;
    • Kentin planlanmasının özel sektör aktörleri, kamusal ve politik aktörler, mimarlar, plancılar ve tasarımcılar arasında bir etkileşimden doğması gerektiğini ve bu nedenle tüm bu taraflar arasında ortak bir kentsel kültür geliştirilmesi gerektiği;
    • Kamu-özel ortaklıkları gibi, kentin kamusal alanlarını özelleştirmeye yönelik olan ve meslek alanlarının planlama sürecine yeterince girmesini engelleyerek sonuç ürünün niteliğinde düşmeye neden olan mekanizmalardan kaçınılması gereği; bunun yerine kamu yararına ve kent için olumlu sonuçlar üreten mekanizmaların geliştirilmesi ihtiyacı.

    Tüm bu oturumların sonucunda ACE Konferansı, mimarlık mesleği ve onun sonuç ürünü olan yapılı çevrenin sosyal, ekonomik, çevresel ve kültürel boyutları açısından doğrudan ve dolaylı sorumluluk üstlenen Avrupalı politikacılar ve bürokratların gündemine mimarlığı taşımak açısından oldukça önemli bir adım oldu. Konferanstan sonraki günlerde yapılan ACE Genel Kurulu’ndaki değerlendirmelerin ardından ACE üyesi örgütler, ACE Konferansı’nı başarılı bulduklarını ifade ederek bu konferansın farklı konuları ele alacak biçimde önümüzdeki dönemlerde düzenli olarak gerçekleştirilmesi kararını aldılar.

    Konferans programı ve ayrıntılı bilgi için:
    www.ace-cae.org


     

    Bu icerik 1144 defa görüntülenmiştir.